Hürol Dağdelen

Esprili, açık fikirli, anekdot ustası bir eğitimci Prof. Köse

İstanbul Gezi Parkı eylemleri gösterdi ki, Türkiye artık farklı bir genç kuşağın etkisi altına girmiş durumda...
Hava artık daha açık ve Atatürkçü...
Artık bundan sonra...
Onları iyi anlamak, duygularını hissetmek, geleceklerine yatırım yapmak, ne söylediklerini dinlemek gerektiği aşikar...
Bizim "hesaplarımıza" hiç girmeyen, hayatı bizim gibi algılamayan; geldiğimiz, yetiştiğimiz dünyanın çok ötesinde bir kimlik bu...
Özgür, yürekli, çok yönlü... Büyük sıkıntılar çektiğimiz 90'lı yılların bizlere armağanı onlar...
Dine, fikirlere, insanlara saygılı, daha bilinçli Atatürkçü, türbanlı ya da başı açık, kadınların, erkeklerin yaşam tarzıyla sorunu olmayan, şiddete sevgiyle karşılık veren, namaz kılana sonsuz saygı gösteren, 'Yaşamımdan sadece ben sorumluyum" diyen, barış gönüllüsü birer dürüst yürek onlar...
En çok istedikleri, özgürlüklerine saygı gösterilmesi, yaşadıkları kentin, doğanın tahrip edilmemesi...
***
İşte o gençler, önceki gün 2 ayaklı üniversite sınavının ilk ayağına girdiler. Biraz yorgun, biraz uykusuz ama umutlu...
Çünkü geleceği artık kendilerinin şekillendireceğini çok iyi biliyorlar. Bu yüzden daha dikkatli, daha yürekliler.
Dedeleri, babaları devreden çıktı, çünkü artık dünya başka, hele büyüklerinin henüz algılayamayacakları uzaklıkta...
Hal böyle olunca, eğitim görecekleri üniversitelerin de onları anlayacak, kavrayacak kapasitede olması, yeniden düzene girmesi gerek...
Örneğin özgürlüklerin şehri İzmir'de...
Ben bunun ipuçlarını verebilirim; örneğin, İzmir'in en köklü Üniversitelerinden Dokuz Eylül Üniversitesi'nden...
Çünkü bizzat gittim, gördüm, yaşadım. Sizlere de bu köşeden defalarca üniversitede yapılan çalışmaları yazdım, son olarak da en önemli adımları olan "Teknopark"ları...
Dokuz Eylül, artık öğrenci üniversitesi olmuş durumda...
***
Üniversite Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün'ün yaptığı devrim niteliğindeki gelişmeler, sonuç vermiş durumda...
Her alanda öğrenci kökenli eğitime hazırlık var. Üniversitenin vizyonu, eğitime bakışı, öğrenciye tavrı değişmiş durumda... Artık daha uzlaşmacı, daha yenilikçi bir eğitim sistemi var.
Bunun mimarlarından biri Prof. Füzün'ün yanı sıra yıllardır bu üniversiteye, öğretim üyesi ve idareci olarak hizmet veren, iki dönem Mühendislik Fakültesi Dekanlığı yapmış, Rektör seçimlerinden sonuç alamamasına rağmen, ne kurumuna ne de yönetime küsmeden görevine, atılımlarına devam eden bir eğitimci bu isim...
Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Halil Köse...
***
Prof. Halil Köse etkili bir isim eğitim camiasında... Sadece eğitimci yönüyle değil, hayata bakışıyla da...
Kendisiyle geçen yıl, üniversitenin meslek yüksek okulunun gerçekleştirdiği bir panelde yüz yüze tanıştım. Daha önce gazetede çıkan haberlerden, rektör seçimlerinden bildiğim Prof. Köse'nin kıvrak zekasıyla tanışıklığım ilk kez burada oldu.
Hem güleç yüzü, hem yapıcı tavırlarıyla panelin en sıcak yüzü olan Prof. Köse, herhangi bir gelişmeyi, yeniliğini anlatırken, araya sıkıştırdığı anekdotlar ve kısa hayat öyküleriyle, panele anlam katmıştı. Halil hocanın en önemli kişisel özelliği de, bir devlet adamı ustalığı, insanca yaklaşımları...
Prof. Halil Köse'yi üniversitede herkes çok seviyor, sevmeyeni yok gibi... Herkesle barışık bir insan, idealist bir eğitimci...
Kendisiyle görüşmemde şu sözü söylemesi, yazımın ana kaynağı konusunda da bana fikir vermişti:
"Gençleri iyi anlamak, doğru yönlendirmek lazım. Bizler, bunun için buradayız. Eğitimcilerimiz her öğrencinin danışacağı, güveneceği, fikir alacağı insanlar... Benim kapım örneğin, herkese açıktır. Öğrencim benim güneşimdir, geleceğimdir. Onun başarısı benim gururumdur. Dokuz Eylül Üniversitesi'nin en önemli değeri, öğrencisidir."
***
Eğitim macerasını da şöyle anlatıyor Prof. Halil Köse: "Aşık Veysel gibi Sivas Şarkışla doğumluyum. 1970 yılında, Sivas Lisesi'ni birincilikle bitirdim. Birlikte okuduğum üç yakın arkadaşımla Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ni kazandık. Ama ilgi alanım hep mühendislik olunca daha ilk dönemde bu üç arkadaşımla birlikte mühendis olma umuduyla devlet adına Avrupa Sınavları'na girdik. Ben kazandım, onlar kazanamadı. Onlar tıp fakültesinde kaldı ve doktor oldular. Ben ise devlet bursu ile Avusturya'ya giderek Maden ve Petrol Yüksek Mühendisliği okudum."
***
Yıllarca eğitimci ve idareci olarak öğrencilerin bir "ağabeyi" olan Prof. Köse'nin, tıp okuma hayali ise hiç bitmemiş...
Prof. Köse, mühendislik için yarıda bıraktığı tıp fakültesi öğrenimine 43 yıl sonra geri dönmenin sevincini yaşıyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne geçen yıl afla yeniden kayıt yaptıran 63 yaşındaki Profesör Köse, yeniden öğrenci sıralarında oturmasının kendisi için çok farklı bir duygu olduğunu söylüyor ve yine espriyi patlatıyor:
"İki kez Rektörlüğe aday oldum ancak Tıp Fakültesi'nden gelen adaylara karşı kaybettim. Artık ben de Tıp Fakültesi'nden mezun olunca belki kazanma şansım artar."
***
Bir gazeteci olarak Prof. Dr. Halil Köse'yi tanımaktan çok memnunum. İki açıdan; hem son gelişmelerle çağdaş kimliğini ortaya çıkaran ve yenidünya düzeninin aktörü olan gençleri anlayacak bir eğitimci kimliği, hem de dinlemeye doyamadığım hayat hikayeleri ve verdiği esprili derslerle...
İşte yenidünya düzeninde bizim böyle "babacan" eğitimcilere ihtiyacımız var.
GÜNÜN SÖZÜ
Her şey sona erdiğinde düşmanca davrananların kelimelerini bile hatırlamayacağız. Tek hatırladığımız dostumuz görünenlerin sessiz kalmaları olacak.
Martin Luther King
Tarihin dansla anlatımı çok özeldi

Dans, insan ruhunu harekete geçiren en önemli sanat öğelerden biri... Hatta insanı başka dünyalara götüren, yeteneğini ortaya çıkaran, vücudunu müziğin ritmine bırakarak, "ruhsal dinginliği" yaşadığı özel bir sanat demek sanırım abartı olmaz.
İşte onun için Anadolu insanı, geleneklerini folklorla korumuş, türküler yakmış, dünden bugüne bir inanılmaz bir "sanat albümü" yapmıştır yüreklerde...
Ben o yüzden dans etmeyi çok severim; sıkıldığım, daraldığım anda dans ederim. İnanın, her şeyi bir anda unutup müziğin ritminde kendimi kaptırırım.
Doğrusu, bu anımı da çok severim.
****
İşte bu nedenle dansı bir "hayata bakış" olarak benimseyenleri takdir eder, bu işi meslek edinip yönetenlere ise hayranlık duyarım.
Bunun bir örneğini önceki gece yaşadım. Sevgili meslektaşım Esin Kayser'in önerisiyle gittiğim "Bizans'tan Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Günümüze Dansla İstanbul" etkinliğinde...
Atatürk Kültür Merkezi'ndeki gece görsel bir şölenden farksızdı. Çocuk ve genç dansçılar çok iyi hazırlanmış, dönemi anlatan köstümleri ve danslarıyla gözlerimizi sahneden alamadığımız anlar yaşadım, yaşadık.
Ottoman Tiyatral Danslar Topluluğu'nun düzenlediği sahne şovu, gerçekten göz alıcı, gerçekten etkileyiciydi.
Hatta, "Anadolu Ateşi" gibi nitelikli ve belki de ondan daha çarpıcıydı.
Dansın yanı sıra dövüş sahneleri ve dansçıların hiçbir adımın aksamadığı, bütünsel birlikteliği mükemmeldi.
Sözün özü, Bizans'tan Osmanlı'ya, oradan da Atatürk Cumhuriyeti'ne uzanan ve 10. Yıl Marşı'yla noktalanan bu özel gösteriyi izlerken, hem tarihe hem de günümüze bir kez daha dansla baktık, yüzyıllar öncesini yaşadık.
***
Diyebilirim ki, İzmir'den de bir dans ateşi yükseliyor. Hem de iddialı ve görkemli bir şekilde...
İzleyin, görün.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.