Ölenin arkasından konuşmak bizim kültürümüzde hoş karşılanmaz.
Ölen kişi Kenan Evren olsa bile...
En iyisi onun adını hiç anmadan bir 12 Eylül hikayesi anlatmak...
Hikaye dediğimize bakmayın...
Tamamı gerçek...
Tarih 14 Haziran 1981...
Ankara Emniyet Müdürlüğü siyasi şubede görevli komiser muavini Ömer Bülbül ve polis memuru Kenan Avcı, yanlarında müteahhit Mustafa Erdem ve bir lastik bayisinin sahibi olan Ali Karasu ile Han-Kamp benzin istasyonuna gelirler.
Yemek yer, içki içerler; hesabı Ali Karasu öder.
Altlarındaki polis arabasına binip lokantadan ayrılırken, park yerine bir araba yanaşır.
Arabadan bir erkek, iki bayan çıkar.
Kenan Avcı park kahyasına gelenlerin kim olduğunu sorar.
Kahya 'bilmiyorum' deyince Avcı kahyayı tokatlar.
Polis memuru Avcı, arabadan inen iki bayan ve bir erkeğin kimliklerini görmek ister.
Yedek teğmen olduğunu söyleyen erkek kimliğini gösterir.
Asteğmen Ömer Aslan yazmaktadır o kimlikte.
Avcı, asteğmenden yanındaki kadınları bırakıp oradan ayrılmasını ister.
Asteğmen 'O benim sözlüm, yanındaki de arkadaşımız. Bir yere gitmem" der.
İkisi polis, dört kişi asteğmeni dövmeye başlar.
Bir yandan da 'Kızları bırak git' diye bağırmaktadırlar.
Tesadüf bu ya lokantada yemek yiyenler arasında bir albay da vardır.
Olayı görünce dışarı çıkıp müdahale etmek ister.
Polisler 'Albayım sakın, bunlar TKP'li' derler.
Albay TKP lafını duyunca hemen uzaklaşır oradan.
Asteğmeni ve yanındaki bayanları zorla polis arabasına bindirirler.
Avcı arabada bayanlardan birine sarkıntılık eder.
Emniyet Müdürlüğü'nün önüne geldiklerinde asteğmenden bir kez daha bayanları bırakıp gitmesini isterler.
Asteğmen yine kabul etmez, bunun üzerine 'arama yapacağız' bahanesiyle arabayı bayanlardan birinin evine doğru sürerler.
Dört zorba, evine girdikleri kadını zorla yatak odasına alırlar.
İşlerini bitirdikten sonra "Kimseye bir şey söylemeyeceksiniz" diye gözdağı vererek evden ayrılırlar.
Asteğmen hemen Merkez Komutanlığına giderek her şeyi anlatır ve şikayetçi olur.
Genç adam o gece görevli olduğu birliğine katılmak zorundadır.
Arabasıyla Ankara'dan İstanbul'a doğru yola çıkar.
Olayın verdiği üzüntü ve yorgunluk nedeniyle yolda kaza yapar ve ölür.
İki polis ve yanlarındaki iki alçak olaydan iki gün sonra yakalanır.
Dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Recep Ergun'dur.
Soruşturmayı yürüten savcıdan önce görgü tanıkları ve mağdur bayanlarla o görüşür.
Savcıya 'Bunlar iyi polislermiş, TKP soruşturması yapıyorlarmış' der.
Polisler güç de olsa mahkemeye çıkarılır.
Arkalarında sıkıyönetim komutanı vardır, tutuklanmazlar.
2 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi görevsizlik kararı verir.
Türkiye'ye huzur ve barış ortamı getirdiği söylenen darbe sonrasında yaşanan ve baş sorumlusu Kenan Evren olan sayısız hukuksuzluktan sadece biridir bu hikayede anlatılan...
Kenan Evren'in yasını tutmak isteyen buyursun tutsun...
Ama kimse onun bu millete verdiği zararı ve işlediği günahları unutturmak için 'huzuru sağladı' masalları anlatmasın.
Darbenin ve darbecinin getireceği huzur da barış da eksik olsun..
Kocaoğlu CHP'yi nasıl kurtardı?
Bu bir Aziz Kocaoğlu'na övgü yazısı değil...
İzmir medyasında Kocaoğlu güzellemeleri yapma konusunda uzmanlaşmış arkadaşların alanına girmek istemem...
Sadece, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gösterdiği nezaketten dolayı kendisini eleştiren CHP'lilere bir hatırlatmada bulunacağım...
Kocaoğlu, eğer Diyarbakır ve Batman'ın HDP'li belediye başkanları gibi, Cumhurbaşkanını karşılamasaydı ne olurdu?
Hiç düşündünüz mü?
"CHP zaten HDP ile aynı çizgide. Baksanıza belediye başkanları bile sanki bir üst akıldan talimat almış gibi hareket ediyor" denilecekti...
Bunun seçime 25 gün kala CHP'ye vereceği zarar tahmin edilenden çok daha büyük olurdu.
Kocaoğlu, hafta sonunda hem oturduğu makamın gereğini yerine getirdi, hem de partisinin seçim sürecinde uğrayabileceği olası bir yol kazasını bertaraf etti.
Erdoğan düşmanlığının gözlerini perde indirdiği bazı CHP'liler ona kızacaklarına, teşekkür etmeli.