Sizi Arzın Kapısı Kudüs'te özellikle Mescid- Aksa Avlusu'ndan çıkarmadan Hristiyanların hakimiyetinden de söz edelim. Bu işgal yıllarında Mabed Tepesi putperestleştirildi. Adeta çöplük haline geldi.
Bütün bunlara rağmen, Kudüs manevi varlığını korudu. Nitekim tarihler M.S. 620'li yılları gösterdiğinde, yani Hicret'den 16 ay önce İsra Suresi'nde anlatıldığı üzere, Hz. Muhammed (S.A.V) Burak isimli binekle Mekke'den Kudüs'e geldi, Mescid- i Aksa üzerindeki mübarek kayanın üzerinden huruç etti ve o büyük Miraç hadisesi yaşandı.
Hem Müslümanların ilk kıblesi olması hem de Mirac hadisesi, Kudüs'ün Müslümanların gönlünde silinmez ve vazgeçilmez bir yer olmasına yol açtı.
AHIR OLARAK KULLANDILAR
Hemen belirtelim; 1099 yıllarında Avrupa üzerinden kutsal topraklara başlatılan seferler sırasında Kudüs'e giren Haçlılar büyük bir katliam gerçekleştirdiler.
Mabed Tepesi tahrip edildi, buradaki İslam eserleri ahır ve kraliyet ikematgahı olarak kullanıldı.
İşte bu dönemde Mescid- Aksa'da bugün dünyanın başına bela olan birçok uygulamanın, gizli ekonomik mücadelenin, hatta bir çok terör örgütüne kaynaklık edecek, hatta bugünkü bankacılığın temelini oluşturan bir örgüt ortaya çıktı: Tapınak Şövalyeleri.
TAPINAK ŞÖVALYELERİ
Hristiyan hacıların Kudüs'e gelmeleri, barınmaları, güvenliklerini sağlamak amacıyla oluşturulan bu gizli yapı, dünyayın en büyük gizemli örgütü haline geldi. Devletlerden daha zengin hale gelen Tapınak Şövalyeleri'ne en büyük destek ve işbirliğinin, bugün İran sınırları içinde kalan Alamut Kalesi'ndeki Hasan Sabbah gibi bir sapık yapılanmadan geldiğini hemen belirtelim. Haşhaşi olarak bilinen bu yapı, en büyük suikastlerini Sünni hükümdar ve topluluklarına karşı yapmasıyla biliniyor.
EFSANE KOMUTAN
Yeri gelmişken, 1187 yılına gidip Kudüs'ün Müslümanlar tarafından alınmasından ve efsane komutan Selahaddin Eyyübi'den söz edelim. Eyyübi Devleti'nin kurucusu Selahaddin Eyyübi; dağınık bulunan, kendi aralarındaki çekişmelerle zayıflayan, bir türlü birlik olamayan Müslümanları birleştirip Kudüs'ü Hristiyanlardan geri alan komutan.
Mehmet Akif Ersoy'un, "Sen ki, son ehli salihin kırarak savletini Şarkın en sevgili Sultanı Selahaddin'i" diyerek övdüğü büyük komutan.
Ümmetin paramparça olduğu bir dönemde, emperyalistlerin çizmesi altında ezilen, ihtilaflardan, ırkçılıkta, ihanetlerden usanmış tüm Müslümanlar için umut olmuş isimdir Selahattin Eyyübi. Kudüs'ün fethine kadar hep çadırda kalan, yemeyi- içmeyi unutan, gülmeyi kendine haram eden abide bir yönetici Selahattin Eyyübi.
HARPLE GEÇEN BİR ÖMÜR
Mısır, Suriye, Yemen ve Filistin'in Sultanı Selahaddin Eyyübi, aynı zamanda Mısır'daki şii Fatimi Halifeliği'ne son vererek Sünniliğe döndüren isim.
Bütün hayatı harp meydanlarında geçen, Ortadoğu'da Haçlıların belini kıran, asla eski gücüne kavuşamayacak hale getiren, Türk ve Arapları birleştiren komutan, bugün Avrupalıların hafızasında canlılığını koruyor.
Kudüs'te bugün huzur yok.
Planlar sinsi ve acımasız. Geçmişte zulüm görenler, kıyıma uğrayanlar bugün yaşadıklarını Filistinlilere yaşatıyorlar. Kudüs günümüzün barışa en çok hasret duyulan, dostluğa en muhtaç şehri olarak 21. yüzyılın Selahaddin Eyyübi'sini bekliyor.
MUHTEŞEM BİR MİNBER YAPTIRIR AMA...
Nurettin Zengi Büyük Selçuklu Devleti'nin atabeylerindendir. İslam dünyası için gerçek bir dava adamı olarak Ortadoğu'daki bütün hizipleri birleştirir.
Hayatını adadığı Kudüs'ü kurtarma hedefini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği konusunda şüpheleri vardır. O günlerde ahşap kündekâri muhteşem bir minber yaptırır, elinde yetiştirdiği Selahattin Eyyübi'ye "Oğlum Selahaddin eğer ben Kudüs'ü Haçlılardan kurtarabilirsem, Mescid-i Aksa'yı yeniden camiye çevirip bu minberi içine koyacağım. Fakat kurtaramadan ölürsem benim yerime bu minberi Aksa'ya koymak senin vazifen" diye vasiyet etti. 1187 yılındaki fetih sonrasında vasiyeti yerine getirildi. Tam 782 yıl fevkalade sanat eseri minber, Mescid- i Aksa'nın içinde kalmış ve nice Cuma namazında hatiplerin ateşli hutbelerine mekan teşkil etmişti.
BÜ YÜK SABOTAJ
1969 yılında Avusturyalı bir Yahudi , Mescid-i Aksa'ya sabotaj düzenler. Güya günde 5 vakit ibadet etmek için içeri girer . Her vakit namaza gelirken küçük küçük içeri soktuğu yanıcı maddeleri içeride biriktirir ve bir gün hepsini ateşe verir.
Çıkan yangında mescidin önemli bir kısmı tahrip olur. Başta Nureddin Zengi'nin ahşap minberi olmak üzere çatı aksamının büyük kısmı yok olur.
İşte o günden beri Siyonist grupların Mabed Tepesi'ne karşı tazyikleri, provakasyonları sürüyor. Üçüncü mabedin inşa edilmesi ve üzerindeki İslami yapıların ortadan kaldırılması amacı ile saldırı planları devam ediyor. Osmanlı gibi her inanca saygılı, hoşgörülü bir anlayışa Kudüs topraklarında bugün dünden daha çok fazla ihtiyaç var.
TARİH
M.Ö. 5000 yıllarında Yabusiler'in kurduğu şehir M.Ö. 1049'da Yahudilerin eline geçmiş, M.Ö. 586 yılında da Farisiler, M.Ö. 332 yılında Yunanlılar, M.Ö. 63 yılında Roma ve Bizans hakimiyetinde kalmış. İşte Yahudilerin Hz. İsa'nın (S.A) bekledikleri Mesih olmadığını söyleyerek Romalıları kışkırtmaları bu dönemdedir. Kargaşa döneminde Allah (Celle Celalühu) Hz. İsa'yı göğe yükseltti.
***
Hicretin 14. yılı, Miladi 636 yılında Peygamber Efendimiz 'in (S.A.V) Âlem-i Bekâ'ya irtihalinden sadece 4 yıl sonra İslam orduları Suriye, Irak, Filistin ve Mısır cephesinde zaferler kazandı. Kudüs, 638'de Hz.Ömer (r.a.) döneminde fethedildi. Bugün o dönemin izleri hala sımsıcak. Bir daha da hiçbir zaman o dönemdeki kadar huzur bulamadı.
***
Çok ibretlik, insanın tüylerini diken diken eden bir ibret vesikasını buraya nakletmeden geçemeyiz:
Ebu Ubeyde bin Cerrah komutasındaki İslam orduları Kudüs'ü kuşatmıştır.
Şehrin düşeceğini anlayan Patrik bir şartla teslim olacaklarını belirtir. Antlaşmayı sadece İslam Ordusu'nun emiriyle gerçekleştireceğini, şehri bizzat devlet başkanına teslim edeceğini söyler.
Bunu haber alan Hz. Ömer, Medine'de yerine Hz. Ali'yi vekil tayin edip yola çıkar. İki yolcunun sadece bir bineği vardır. Biri İslam Devleti'nin başkanı, diğeri de köle.
Kudüs'e yaklaşırlar. Bineğe binme sırası kölede. Fakat köle "Efendisi hayvanın yularını tutarken, köle bineğin üzerinde Kudüs'e girmek doğru olmaz. Bu zafere gölge düşürür" diyerek itiraz eder. Şam Kapısı, başlarında Patrik Sophronius'un bulunduğu Hristiyan halk ile doludur.
Halk köleyi hayvanın üzerinde görünce saygılarını iletmek için secdeye kapanır. Köle ise şiddetle elindeki asa ile onları dürterken bir yandan da bağırır: "Allah'tan başka kimseye secde edilmez. Ben köleyim, devlet başkanı yuları tutan kişidir..." Bunu duyan Patrik Sophonius ağlamaya başlar. Hz. Ömer neden ağladığını sorar. Patrik şunları söyler:
"Saltanatı kaybettiğim için mi ağladığımı zannediyorsunuz?
Allah'a hamd olsun ki bunun için ağlamıyorum. Sırf sizin hakimiyetinizin sonsuza dek kesintisiz devam edeceğini anladığım için ağlıyorum. Zira zulmün hakimiyeti bir andır. Adaletin hakimiyeti ise kıyamete kadar devam eder. Ben sizi fethedip geçen, yıllar içinde kaybolup giden bir yönetim zannetmiştim..."
***
Hz. Ömer (r.a) Kudüs'e geldiğinde Yafa Kapısı'ndan içeri girerek tam burada namaz kılar. Sonrasında buraya camii yapılır. Adı da Hz. Ömer Camii olur.
***
Bugün zulmün hakimiyeti sürüyor bu topraklarda. Müslüman, gayrimüslim halk, İslamın adaletini arıyor tekrar. Çatışmalar, sürgünler, bölünmüş hayatlar, gözyaşları ve zulümler bir ışığı bekliyor yeniden.
Kudüs yeniden barışın, kardeşliğin, huzur ve kendine yüklenen anlamın fatihini arıyor.
YARIN: YASER ARAFAT'IN MALİKANESİNDEKİ HAÇ