Hakkında ayetler inen Sahabe Ümmü Mektum
Araştırmacı-Yazar Eflatun Saygılı, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ile gözleri görmeyen sahabe Abdullah bin Ümmü Mektum arasında yaşanan ve ayet inmesine neden olan olayı Yeni Asır okurları için değerlendirdi.
- Yaşam
- Giriş Tarihi: 18 Mayıs 2020
Ramazan sohbetlerimize Araştırmacı- Yazar Eflatun Saygılı ile devam ediyoruz. Asr-ı Saadet konusunda uzun yıllara dayanan araştırmaları bulunan Eflatun Saygılı, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.), görevli olduğu tebliğ görevini yerine getirirken Kureyş'in ileri gelenlerinin de iman edip hak yola girmelerini istediğini ancak bu mücadelesi sırasında yaşadığı bir olay üzerine nazil olan bir ayetle uyarıldığını söyledi. Saygılı, "Resulullah -sallalahu aleyhi ve sellemefendimizin Kureyş'in ileri gelen putperest önderlerinden Ebu Cehil, Utbe bin Rebia, Ümeyye bin Halef gibi müşriklerin ikna edilmesi halinde onları izleyen birçok kişinin de İslam'ı benimseyecekleri düşüncesindeydi" diye belirtti.
'GERÇEK PEYGAMBER DEĞİL'
Peygamberimiz, bu gruba yaptığı tebliğ sırasında konuşmasının tam ortasında gözleri görmeyen Abdullah bin Ümmü Mektum, durumu görmediği için: 'Ya Muhammed! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret' dediğini belirten Saygılı, "Peygamberin başkalarıyla meşgul olduğunu fark edemediği için, bunu birkaç kez tekrarladı. Resulullah (s.a.v.), sözünün kesilmesini ve müşriklerin ileri gelenlerini İslam'a davet etmeyi bırakıp da onunla meşgul olmayı hoş karşılamadı. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), bu hoşnutsuzluğundan dolayı mübarek yüzünü buruşturarak öbür yana çevirdi, onunla ilgilenmeyerek konuşmasına devam etti. Yoksa bu, onu hor gördüğünden dolayı değildi, başka bir zaman da soru sorabilirdi. Abdullah bin Ümmü Mektum, 'Bu gerçek peygamber değil, eğer gerçek peygamber olsaydı insanların eşrafına verdiği değeri bana da verirdi, bana hiç değer vermedi' şeklindeki duygularla hüzünlü bir şekilde oradan ayrıldı. Resulullah Aleyhisselâm konuşmasını bitirip tam kalkacağı sırada vahiy geldi ve Abese sûrei şerif'inin ilgili Âyet-i kerime'leri nâzil oldu. Bu ayetlerin nazil olması üzerine Resulullah Aleyhisselâm o topluluğu terk ederek Ümmü Mektum'u aradı ve buldu. Gönlünü alarak ondan özür diledi. Kureyşlileri İslâm'a ısındırmak, iman edip hak yola girmelerini istiyordu. O anda âmâ ile ilgilenemedi fakat niyeti hâlis idi. Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem'in bu halini hoş görmedi. Onu bizzat kendisi terbiye ettiği için onu doğrulttu. Allah Teâlâ, resulünü sitemli bir ifadeyle uyardı; onun, kimlere verilecek emeğin daha verimli olacağını kesin olarak bilemeyeceğini ve sadece topluluğun ileri gelenlerinden de sorumlu olmadığını bildirdi. Bundan etkilenen Hz. Muhammed (s.a.v.), daha sonra ne zaman Hz. Hatice -radiyallahu anha- validemizin dayısının oğlu ve ilk muhacirlerden olan Abdullah Bin Mektum'u (r.a) görse, 'Ey Rabb'imin beni kendisi hakkında azarladığı kişi. Merhaba hoş geldin' diyerek ona yakınlık gösterir iltifatta bulunur ve hatta ridasını altına yayar ve bir ihtiyacı olup olmadığını sorardı" dedi.
VAHYİN OBJEKTİFLİĞİ
Birkaç ayette de Hz. Peygamber'in "zelle" denilen bazı hataları hatırlatıldığı ve düzeltildiğini belirten Eflatun Saygılı, "Allah dışında bütün insanlar hatalıdır. Çünkü insanın hatasız olması fıtratına aykırıdır. Peygamberimize bile zaman zaman hatalar yaptırıldı. Buna İslam alimleri arapça nezaketen 'zelle' yani ayak sürçmesi derler. Bir rivayete göre, Resulullah Aleyhisselâm ömründe hiçbir zaman Abese sûre-i şerif'inin indiği esnadaki üzüntüsü kadar üzülmemiştir. İşte bu ayetler, vahyin objektifliğini ve peygamberin insanlığa kendi istek ve düşüncelerini değil, ilâhî vahyi tebliğ ettiğini, ayrıca onun bir ilâh gibi yanılgısız sayılmaması gerektiğini göstermesi bakımından son derece anlamlı ve önemlidir. " ifadelerini kullandı.
HİSAR CAMİİ
İzmir'in en büyük ve en görkemli yapılarından olan Hisar Camii'nin, bazı kaynaklarda Latin Kilisesinden dönüştürüldüğü, bazı kaynaklarda da Aydınoğlu Özdemiroğlu (Molla) Yakup Bey tarafından 1597-1598 yıllarında yaptırıldığı yazılıdır. Cami, hisarın aşağı kapısı önünde bulunduğundan ötürü de Hisar Camii ismini almıştır. Kesme ve moloz taştan yapılan cami kare planlı olup üzeri sekiz fil ayağı üzerine oturan merkezi bir kubbe ve onu destekleyen altı kubbe ile örtülüdür.