Oyuncu, Bi' Başka'da Kuruluş Osman'a başladığı ilk ay uyuyamadığını belirterek "Kuruluş Osman'da bir gün içerisinde Targun olmam gerekiyordu. Ekip ruhu, herkesin işinde çok iyi olması beni destekledi. İlk 1 ay uyuyamadım, heyecandan ve korkudan. Ama sonrasında inanılmaz bir rahatlığa geçiyorsun" dedi.
Pandemi sizin için nasıl geçti? Cansel Bey ile evde yazıp çekip oynadığınız üretim açısından verimli bir dönem geçirmişsiniz. Bunun dışında neler yaptınız?
En başta herkes gibi çok korktuk. Kesinlikle bir süre çok kapalı bir şekilde çok dikkat ederek yaşadık. Marketten aldığımız paketlere kadar temizledik. Pandeminin başlarında dizi film izleyip kitap okuyorduk. Sonraları konsantre olamamaya başlıyor insan. Çünkü sürekli bir gelecek kaygısı var. İlk defa küresel bir korku yaşadık. Hepimiz birbirimizin endişesini alıp içimizde büyüttük. "Bir şeyler üretelim" modunda değildik başlarda. Normalde ben öyle bir insanım. Boş bir günümün geçmesini istemem. İlla ki bir programım vardır. Bir dizide filmde çalışmıyorsam mutlaka bir şeylerle uğraşırım. Ama ilk defa bir şey yapmak içimden gelmedi. O kadar ilginç bir 2 hafta geçirdik ki bu üretim kısmına geçmeden önce, sanatsal olan kaygılarım bir anda bitti. Çünkü önümüzü göremiyorduk. Bir daha tiyatro sahnesine çıkabilecek miyim, sinemaya gidebilecek miyim? Bilmiyorduk. Yalnızca "sevdiklerimiz iyi mi, değil mi?" diye düşünüyorduk. O zaman sanatsal kaygılarımız bitti ve yaratıcı süreç başladı. Yazmaya başladım. Cansel ile çektik. En büyük desteği ondan aldım. Evde set disipliniyle çalıştık.
Yeni projeler var mı?
2022'de yurt dışında bir projem var şu an konuşulan. Yurt dışında bir iş yapacak olmak beni çok heyecanlandırıyor. Umarım söylediğim için büyüsü bozulmaz.
"TARGUN'UN YERİ FARKLI"
Kuruluş Osman serüveni nasıl başladı? Çok iyi savaşan çok iyi ata binen çok güçlü bir karakterdi Targun Hatun. Size neler kattı?
Kariyerimde canlandırması en zor olan karakterlerden biriydi. Bu yüzden beni zorlayan şey her zaman kendini daha çok sevdiriyor. Targun'un farklı bir yeri var. Çünkü bir şeyler öğrenmeyi çok seviyorum ve bir anda at binmeyi, savaş koreografisi yapmayı öğrendim. Döneme uygun oynayabilmek bambaşka bir şeydi. Çok özeldi.
Bugüne kadar rol aldığınız dizilerle karşılaştırdığında bir dönem dizisinde oynamanın artıları eksileri nedir?
Dönem işleri daha zorlayıcı her zaman. Normal işlerin de kendine özgü zorlukları var tabii. Bunu inkâr edemem. Ama Kuruluş Osman, bir doğanın içinde çekilen bir dizi. Son bölümümde kar yağıyordu, inanılmaz soğuk bir hava vardı. Tüm bunlarla baş ediyorsun. Kapalı bir stüdyo ortamında çekmiyorsun. Üşüyorsun, acıkıyorsun. Aslında Tuğçe ile baş ederken Targun olmaya çalıştım. Bu gerçekten çok zordu ama çok tatmin ediciydi.
"HUKUK OKUDUKTAN SONRA KONSERVATUVARA BAŞLADIM"
Oyunculuk tutkusu küçük yaşlardan itibaren sizi ele geçirmiş. Aileniz hukuk okumanızı istemiş ki okumuşsunuz da. Sonrasında oyunculuğa geçişiniz nasıl oldu?
Oyunculukla çok küçük yaşta ilgilenmeye başladım. Ama çok faal bir çocuktum. Bir sürü şey yapıyordum. Mesela okçuluk yapıyordum. Tiyatroyla uğraşıyordum. Felsefe çalışıyordum. Felsefe Olimpiyatlarına girdim hatta. Makaleler yazıyordum. Derslerim de çok iyiydi. Ama Mersin'de doğup büyüdüm. Oyunculuk deyince İstanbul'da olmak gerekiyordu tabii. Çok istiyordum oyuncu olmayı. Bir şekilde İstanbul'a gitmem gerekiyordu. Puanım da güzel bir puandı. Marmara Üniversitesi Hukuk bölümünü tercih ettim. Ama sadece ailem istediği için değildi. Sosyal bilimlere karşı ilgim vardı ve kendimi bu alanda da geliştirmek istedim. Bir yandan da konservatuvar okumak da istiyordum. Okurken tiyatroda da çalıştım nitekim. İstanbul'a geldikten 6 ay sonra tiyatroda çalışmaya başladım. Her alanda çalıştım. Dördüncü senemde yardımcı yönetmen oldum. Ama sahnede olmak istiyordum ve o kadar utanıyordum ki… Kendimde o hakkı görmüyordum. Eğitim alınması gerektiğini düşünüyordum. O sırada Hukuk Fakültesinden mezun oldum. Çok hızlı gerçekleşti. Finallerde mezun olan 17 kişiden biriyim. Stajımı hallettim hemen. Sonrasında konservatuvara başladım. Okurken de oyunculuk yapmaya başladım.
"KORKUDAN ÖLÜYORUZ!"
Yeni bir projeye başlarken en büyük çekinceniz ne olur?
Korkudan ölüyoruz! Bunu itiraf etmek ne kadar doğru bilemiyorum ama birileri sana güvenip bir rol veriyor ve sen altından kalkmaya çalışıyorsun. Hepimiz birilerinin oynamadığı rolü oynuyoruz. Biz oynamazsak başka biri oynayacak. O yüzden bana verilen rolü layıkıyla yapmaya çalışıyorum. Yaşadığım korkuyu da seviyorum. Bu korku olmazsa aşırı bir özgüvenle çok da iyi şeylerin ortaya çıkacağını düşünmüyorum. Ama yıllar içerisinde bu korkuyla baş etmenin yolunu buldum. Mesela Kuruluş Osman'da bir gün içerisinde Targun olmam gerekiyordu. Ekip ruhu, herkesin işinde çok iyi olması beni destekledi. Ama ilk bir ay uyuyamadım, heyecandan ve korkudan. Ama sonrasında inanılmaz bir rahatlığa geçiyorsun. Bir oyuncunun içinde hep bir şüphe duygusu kalıyor ama "Acaba mı, iyi mi oldu?" diye.
Zeynep Tuğçe Bayat'ın bir günü nasıl geçer? Sosyal hayatta nasıl biridir?
Biraz öğrenci gibi yaşıyorum. Boş zaman kavramı gibi bir şey bende yok. Kuruluş Osman'daki serüvenim boyunca yoğunluktan birçok şeye ara vermek zorunda kaldım. Proje bittikten sonra ilk iş Fransızca derslerime geri döndüm. Piyanomla vakit geçiriyorum. Pandemiden önce ve pandemiden sonra olarak ikiye ayrılıyor tabii yaptıklarım. Şan dersi, piyano dersi, Fransızca dersi derken bir haftam doluyor. Pandemiden sonra minimalleştik.
"BAŞKASI GÖRSE 'NE KADAR SIKICISINIZ' DİYEBİLİR"
Peki, Zeynep Tuğçe Bayat nasıl bir eştir?
Evlendikten sonra çok bir şey değişmedi, yaşam biçimimiz, birbirimize bakış açımız vs. Ama daha derinleştiğini söyleyebilirim. Kendimi bir eş olarak görmüyorum. Belki bir hayat arkadaşı, ev arkadaşı denenebilir. Kendimde herhangi bir görev, bir sorumluluk hissetmiyorum. Bir ev arkadaşım var ve onunla günlük işlerimizi, hayatımızı paylaşıyoruz. Bir de "Ya bir şey olursa ona?" korkusu oluştu. Annem, babam, kız kardeşim, yakın arkadaşlarım için hissettiğim duygulara biri daha eklendi. Genellikle çoğu şeyi beraber yapıyoruz. Başkası görse "Ne kadar sıkıcısınız" diyebilir. Cansel yanımda olmadığı zamanlar "İyi mi?" diye düşünüyorum sürekli. Birini sevmek ve hayatına kabul etmek de çok güzel.
Eşinizle aynı mesleği yapıyor olmanın getirileri nedir? Çatıştığınız olur mu?
Oluyor. Ama bu güzel bir şeye sebebiyet veriyor. Bahsettiğim gibi karantinada ben bir şeyler yazdım, oynadım. Cansel de bunu yönetti. Yönetmenlik tecrübesi de var zaten. O da bir yönetmen gibi bazı sahnelerde beni yönlendirdi doğal olarak ya da atmak istediği sahneler oldu. Ama ben inat ettim "Hayır ben bunu bunun için yazdım" dedim. Ama montajda ikimiz de birbirimizin fikirlerinin fena olmadığı gördük. Uzlaştık. İş ortaya çıktığında gururlandık. Cansel'in tecrübelerinden yararlanmamak mümkün mü? Çok çalışkan ve sinefildir. İzlemediği film yoktur Cansel'in. Sinir eder :) Normalde ben atardım o havayı, benim izlemediğim film olmazdı. Şimdi doğal olarak "Aa sen bunu izlemedin mi?" diyerek birbirimize tatlı tatlı takılıyoruz.
"CANSEL BAZI KONULARA FRANSIZ"
Cansel Bey'in evlilik teklifinden de bahsetmeden geçmek istemem. Zira 1 değil 2 kez gerçekleşmiş :)
Kafam o tarafta değildi pek. Tam olarak düşündüğüm bir şey değildi o sıralar evlilik. İşime odaklıydım. Yöntemi de biraz farklıydı. Doğum günümde bana bir yüzük hediye etti. Tamam dedim, doğum günü hediyesi olarak algıladım onu :) "Benimle evlenir misin?" gibi bir cümle de kurmadı. Böyle bir havada kaldı durum. Belki o da ne söyleyeceğini bilemedi. Fransız çünkü bazı konularda :) 1 sene sonra bir deniz kabuğuyla evlenme teklifi aldım, bence daha güzeldi!
Sosyal medyadan aldığınız en kötü veya en saçma yorum neydi?
Yabancı dil kullanımıma ilişkin yorumlar alıyorum. Onlara anlam veremiyorum.
Bugüne dek çalışmaktan en keyif aldığınız oyuncu kim?
Kuruluş Osman'daki oyuncuların birbirine desteği çok güzeldi. Hepsine teşekkür etmiş olayım buradan. Ben karşımdaki oyuncunun benden daha iyi olmasını isterim çünkü o sayede ben daha iyi olurum. Çok güzel bir sahne çıkar ortaya. Afili Aşk'ta da çok güzel bir ortam vardı, tiyatro oyunlarımda. Birinin ismini vermek çok doğru gelmiyor bana.
"BURAK ÖZÇİVİT SÜPER BİR PARTNERDİ"
Burak Özçivit ile enerjiniz tuttu mu peki?
Kesinlikle. Burak çok güler yüzlü, bu müthiş bir şey. Pozitif bir enerjisi var. Yaptığı işe çok hâkim. Mesela birlikte uzun ve çok güzel bir sahnemiz vardı dövüştüğümüz. Orada çok yardımcı oldu gerçekten. Karşı tarafa güven vermek de çok önemli. Ata binerken keza gelip bana tüyo verdi. İnsanlar birbirine tavsiye vermeye bayılır. Kimisi büyük bir yerden söyler. Ama Burak gerçekten samimi bir yerden ve yardımcı olmak için söyledi. Süper bir partnerdi.
Tüm projeleriniz arasında çekerken en unutamadığınız sahne hangisiydi?
Targun'da çok zorlandığım sahneler oynadım. Targun babasını kurtarmaya çalışan bir kızdı. Ben de aileme çok düşkünüm. Sahneler bittikten sonra ağladığımı hatırlıyorum, etkilenmiştim.
"SAHNEYE ÇIKIP BANA SARILDI"
Bugüne kadar en içinize sinen, en mutluluk duyduğunuz işiniz hangisiydi?
İspanya'da bir sene okudum. Dil bilmeden gittim. 3 ay sessiz kaldım. Sadece dinledim. 3 ayın sonunda konuşmaya başladım. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü için 20 dakikalık bir monolog hazırladım. Kendim yönettim. Okulda oyunu sahneledim. Oyunun bazı yerlerinde Türkçe oynadım. Ama çevirmedim. Bu benim için bir denemeydi, dilin oyunculuktaki yeri ve önemini çıkarmak istedim. Son olarak İspanyolca "Bırak seninle ağlayayım" dedikten sonra Türkçe bir türkü söyledim. Aslında benim ağlamam gerekiyordu. Seyirciler benden önce ağlamaya başladı. Türküyü hıçkırıklarla bitirdim. Alkış hiç bitmedi. Tanımadığım biri sahneye çıkıp bana sarıldı. Dil tabii çok önemli. Ama duygu paylaşımı bambaşka bir şey. Bu anıyı unutamam. Çok etkilenmiştim. Doğru mesleği seçmişim demiştim.
Sizi en çok sinirlendiren şey nedir?
Kadınlarla ilgili her yerde bir yorumun bulunması. Lütfen demeç vermeyin. Herkes hayatını özgürce yaşasın.
Bir ilişkinin içindeyken en berbat özelliğiniz ne olur?
Hiçbir şeyi unutmam. İyi bir hafızam var, özellikle tutmuyorum aklımda. İyisini de kötüsünü de unutmam.