Atv dizisi 'Destan'da canlandırdığı 'Alpagu Han' karakteriyle adından bahsettiren deneyimli oyuncu Selim Bayraktar Sabah Gazetesi'nden İlker Gezici'ye konuştu. Rolü ve set ortamı hakkında açıklamalar yapan Bayraktar, setten arta kalan zamanlarında resim ve yemek yapmaktan keyif aldığını söyledi.
'Destan' gibi büyük bir prodüksiyonda yer alıyorsunuz. Bu projede sizi etkileyen ne oldu?
Öncelikle size bir rol teklifi ile geldiklerinde o karaktere ne kadar hazır olduğunuza bakarak size bu teklifi yaparlar. Elbette role hazırdım. Oyuncu her zaman her role hazır olmak zorundadır ama ben ürkütücü bir adamı oynamak istemedim. Fakat senaryoyu okudukça etkilendim ve üzerinde çalışmaya başladım. Bir aktörün sınırlarını zorlamaya çalışması onu bir adım yukarı taşır. Eşitleri arasında öne geçer. 'Destan' bunun için biçilmiş kaftan. İyi değerlendirildikçe seyircimize zevkle izleyeceği bir yapım sunmaya devam ederiz.
ADALETLİ BİR DÖNEMİ YANSITIYORUZ
Dönem işlerine yabancı değilsiniz ama 'Destan'da pek bilmediğimiz bir dönemi anlatıyorsunuz. Daha önce bu kadar eskiyi anlatan bir proje olmamıştı. İslamiyet öncesi nasıl bir ortamla karşılaştınız?
Bu dönemde Türk devlet ve topluluklarının insani değerler bakımından üstün bir haslete sahip oldukları tartışmasız. Seyircimize özellikle toplumsal ve insani değerler göz önünde bulundurularak bir yaşam şekli izlenmiş bir dönemi yansıtmaya çalışıyoruz. Adaletli, ahlaklı, barışsever olmak, vatansever ve özellikle konuksever olmak, bağımsızlığa düşkün olmak, saygılı olmak, mekansal temizlik ve yardımsever olmak ile engellilerin durumu, hoşgörülü olmak ve özellikle kadınların konumunu sayabiliriz. Eski Türk devlet ve topluluklarının uygulamaları esas alınarak bir yapım sunmaya çalışıyoruz.
Dönem işleri hem duygusal olarak hem fiziksel olarak oldukça yorucu olur. Zorlandığınız yerler oluyor mu?
Elbette zorlanıyoruz özellikle aksiyon ve duygunun bir arada olduğu kombinasyonları estetik bir şekilde sunmak işin zorlayıcı kısmı. Ama zor iyidir kazandırır. Konfordan başarı doğmaz.
Kostümünüz çok heybetli duruyor. Alıştınız mı?
Kostümlere elbette alıştık. Kendi gündelik kıyafetlerimi giyince bir süre azaldığımı hissediyorum. Serdar Başbuğ yine yaptı yapacağını.
Kalabalık kadrosu olan bir iş 'Destan'. Set ortamı nasıl?
Şahane bir set ortamımız var. Her oyuncunun özlediği bir ortam yakaladık. Bu da işin başarılı olmasındaki en önemli nedenlerden biri. Nazar değmesin.
Gerçek hayatta zorlu bir çocukluk yaşadığınızı, savaştan kaçtığınızı söylemiştiniz. Travmaların bıraktığı izlerden kurtulabildiniz mi?
Dönem olarak 'an'la ilgileniyorum, anı yaşamalı. Geriye gitmemeli. Hegel'in dediği gibi 'Tarihten öğrendiğimiz tek şey, tarihten bir şey öğrenemediğimizdir.'
Son olarak şubat ayında 'Soygun Oyunu: Büyük Vurgun' adlı sinema filminiz seyirciyle buluşacak. Sizi nasıl bir rolde izleyeceğiz, biraz bahseder misiniz?
Soygun Oyunu filmi şahane bir polisiye film oldu. Merakla ben de bekliyorum. Seyirciye büyük sürprizleri olan, şaşırtacak bir senaryoya sahip. Keyifli bir oyuncu kadrosu var. 18 Şubat'ta vizyona girecek.
PANDEMİYLE DOKUNMA DUYUMUZ HASAR GÖRDÜ
En son yine bir atv dizisi 'Ağlama Anne' için görüşmüştük. Üstünden yaklaşık 4 yıl geçmiş. Araya bir de pandemi girdi. Pandemiyi nasıl geçirdiniz?
Salgın hepimizi en derinden etkiledi. Hasar verdiği yer dokunma duyumuz oldu. Daha da hassaslaştık. Herhangi bir nesneye ya da birbirimize dokunamamaya başladık. Özellikle ben insanlarla konuşurken dokunmak, güven vermek ve almak isterim. Çünkü dokunma dili, zihinlerimizi ve bedenlerimizi daha geniş bir sosyal dünyaya bağlar. Dokunma, dünyayla karşılaştığımız ilk duyumuzdur ve ölümün eşiğine yaklaşırken bizi terk eden son duyudur. Dokunma duyumuz, görmek ve konuşmaktan önce gelir. Bu ilk ve son dildir, her zaman doğruyu söyler. Pandemi büyük bir hastalık; evet bizi birbirimizden uzaklaştırdı. Yalnızlaştık. Bu yalnızlık sürecinde bolca kitap okudum ve çokça resim yaptım.
KADIN ANADOLU TOPRAKLARININ BEREKETİDİR
'Destan'ın bir başka güzel yanı ise kadını yüceltiyor olması... Tarihimizdeki kadınların gücünü, kudretini göstermesi açısından önemli bir yapım. Seyirci de savaşçı bir kadın karakter görmekten oldukça memnun. Bu duruma siz nasıl bakıyorsunuz?
Tarihimizde çok fazla cesur, kahraman kadın örneği var. Özgürlükçü Amazonlar'ın, at üstünde savaşan kadınların diyarında yaşıyoruz. Bu kadınların torunları olarak genetiğimizde saklı bu kahramanlıkları izlemek bize öz güven veriyor. İçimizde unuttuğumuz ya da uzaklaştığımız esas bilgiyle karşılaşıp kucaklaşıyoruz. 4 bin yıl önce toprak ana Kibele vardı. Sonra Kubaba oldu, sonra Arinna, Anitta, Anna, Haminna, Haminne, ana ve sonra anne olarak günümüze kadar geldi. Kadın, Anadolu topraklarının bereketidir. Bu kadar anne dolu olan bir toprak daha yoktur yeryüzünde. Adı bu yüzden Anadolu'dur.
Dizide atasözleri ve deyişler de dikkat çekiyor. Sizin de bu diziyle beraber öğrendiğiniz, size ilginç gelen atasözü veya deyiş var mı? Dizideki etkili atasözü: Bir kusurun dillenmesi, işlenmesinden daha kötüdür.
RESİM YAPMAK SESSIZCE BAĞIRMAKTAN FARKSIZ
Mutfakla aranızın iyi olduğunu biliyoruz. Neler yapmayı seversiniz. Selim Bayraktar'ın spesiyali nedir?
Mutfakta olmak bir çeşit meditasyon. Üretmek ayrı güzel ve bir lezzeti paylaşmak çok daha güzel. Sana istiridye mantarı ile iskender yapacağım. Söz...
Resme de merakınız var. Eserleri biz sanatseverlerle ne zaman buluşturacaksınız?
Resim yapmayı seviyorum, sessizce bağırmaktan farksızdır çünkü resim yapmak. Fakat sergi açmayı hiç düşünmedim. Kendim yapıp kendime beğendirmeye çalışıyorum ama hiçbir resim bitmez, bilirsin yalnızca terk edilir. Henüz tamamlayamadığım pek çok tablom var. İskender yemeye geldiğinde göstereceğim hepsini. Fikrini merak ediyorum.