Atv ekranlarında yepyeni bir dizi başlıyor: 'Yalnız Kurt'. Duayen yönetmen, yapımcı ve senarist Osman Sınav imzalı proje, Türkiye'de yaşanan olaylara ışık tutacak. Cinayetler ve siyasi olaylar işlenecek. 15 Temmuz hain darbe girişimine nasıl ve neden gelindiği ortaya koyulacak. İzleyicinin kafasındaki birçok soruya açıklık getirecek olan projeyi Osman Sınav'dan dinledik. Usta isim, dizi için nasıl bir çalışma sürecinden geçtiklerini, sektördeki değişimleri, oyuncu seçimindeki hassas tutumunu Sabah Gazetesi'nden Merve Yurtyapan'a anlattı.
Dizinin adı neden 'Yalnız Kurt' ?
Türkiye başlı başına bir Yalnız Kurt. Herkesin gözü bizim ülkemizde. Ama biz her zaman bu coğrafyada dik durmaya ve özgürlüğümüzden vazgeçmemeye devam edeceğiz. Bağımsız bir devlet olarak güçlenerek bölgesel gücümüze hakim olmaya devam edeceğiz. Biz bu coğrafyada bu devletin Yalnız Kurt gibi bağımsız kalmaya çalışmasından yola çıktık. Bölgesinde bir güç olarak vatanını korumaya çalışmasını karakterler üzerinden vermeye çalıştık. Dizide de kafes dövüşçüsü bir genç var. O gence Yalnız Kurt diyoruz. Özgürlüğüne düşkün olması ve bu duyguyla yaşaması lazım. Bunu alıp bir karaktere indiriyoruz. Hiçbir şeyden korkmama duygusu bu.
GECE GÜNDÜZ ÇALIŞIYORUZ
'Yalnız Kurt', aksiyon yönü de kuvvetli bir dizi. Neler anlatacaksınız bu dizide?
Yaslandığımız şey sadece aksiyon değil. "Ülkemizde ne yapıyorlar? Hayatımızı, ekonomimizi, siyasetimizi, askeriyemizi etkileyen neler oldu?" bunları anlatacağız. NATO'ya girmemizden sonra bu ülkede neler yaşandı? Toplumu etkileyen cinayetlerin, toplumsal olayların hepsinin arkasında nasıl bir şey var onu görmeye çalışıyoruz. Eğer bunu görürsek bir daha bunların olmamasını sağlayacak bir duruş sergileriz. Bunları engellemek için sosyolojik ve toplumsal yapımızı değiştiririz.
Projelerinizin her biri bir duruş ifade ediyor. Bu dizi için neler söylersiniz?
Yaptığım işlerde duruş meselesini önemsemişimdir. Karakterlerim her zaman bir duruşu ifade eder. 'Deli Yürek', 'Acı Hayat', 'Kurtlar Vadisi' hepsi bir duruştu. İnsanımıza aktaracağımız şey duruştan ibarettir. Bu yolda ilerliyoruz. Senaryoya çok çalışmak lazım. Reji, yönetmen çok iyi olmalı. Yönetmen ve senaristlerimizden çok memnunum. Bu projeye hazırlanırken bütün bildiklerini unutup yeniden formatlandılar. Gece gündüz çalışıyoruz.
Osman Sınav imzalı olması beklentiyi de büyüttü. Böyle bir sorumluluğun yükünü hissettiğiniz oluyor mu?
Tabii ki. Bu sorumlulukla hareket etmek gerekiyor. Kore dizisi formatlamıyoruz. Hiç böyle işler yapamadım. Yalnız Kurt kumandayı elinize alıp zapping yaparken rastlayacağınız bir dizi değil. Uzun bir süre üzerinde çalışılmış bir iş. İnşallah altından kalkarız. Allah utandırmasın.
Sizin dizilerinizde oynayıp dikkat çekmeyen oyuncu da yok...
Oyuncular bunun ne kadar kıymetini bilir, o ayrı bir şey tabii. Biz kapsamlı bir araştırma yapıp deneme çekimleri yaptığımız için bütün karakterler oturuyor. Meslek hayatımın hiçbir döneminde şu oynarsa bu iş tutar diye yola çıkmadım. Çok beğendiğim ama bugüne kadar çalışmadığım bir sürü oyuncu var. 'Ben oynarsam iş tutar' gibi bir düşünceye kapılan oyunculara baktığımda da üzülüyorum. Popülariteye yaslanarak iş yapıyorlar, sonra iş tutmuyor, o oyuncunun da kariyeri çöp oluyor. Harcanıyorlar. Ben oldum duygusundan çıkmalılar, bunu öğrenmeliler. Maalesef bunu hiç öğrenemiyorlar. Bir iş tuttuğunda oyuncu tanınmaya başlıyor. Herkes o oyuncuyu konuşmaya başlıyor. Milyonlar aşık oluyor. 'Ben uçuyorum. Bensiz bu iş olmaz' diyorlar ve kural koymaya çalışıyorlar. Halbuki sattığınız şey hikaye. Hikayeyi iyi anlatmak çok önemli. Mesela Kıvanç (Tatlıtuğ) çok yetenekli, gayretli bir adam. Ama hâlâ onun kendisini göstereceği bir iş yapılmadı. Kenan'ın (İmirzalıoğlu) çıkışındaki 'Deli Yürek' gibi bir proje ona bulamadılar.
DİZİDE AĞIR SORULAR SORACAĞIZ
Yeni bir diziye başlarken alışılmışın dışında işler yapmaya da özen gösteriyorsunuz. Risk almayı seviyor musunuz?
Ben risk hesabı yapmam. Tabii ki o dönemde yapılan işlere göre sizin farklı projeniz çok riskli görünüyor. Ben hep yokuşa su akıtmaya çalıştım. Eğlence sektörü olan bir mecrada, insanlar kafalarını dağıtmak istiyor ama biz onlara bir şey anlatmaya çalışıyoruz. 'Yalnız Kurt'ta da bunu yapacağız. Ağır sorular soracağız. Bunu yaparken biraz Türk tarihi, biraz mitolojiden yararlanacağız. Diziyi izlerken bir anda milattan önce 209'a gidebiliriz. Bugün yaşanan olayların o dönemle paralelliğini verebiliriz.
Sadece format işi yapanlar gelip geçiyor ama Osman Sınav bu sektörde bir marka...
Yoruculuğun mükafatı da bu oldu. Ama herkes sizden dünyayı değiştirecek bir şey yapmanızı bekliyor. Benim fıtratımda bir formatı alıp kopyalamak yok, olamaz. Çok şükür bu millete geçmiş işler yaptık. Şimdi onlar da bu duruşu bekliyor bizden. Bunun dışında bir şey yaparsan da cezalandırılırsın. 'Hadi canım Osman Hoca bunu yapmaz' derler. Bunları yaşadığımız da oldu.
Son dönemde dijital platformlar çok revaçta. Bunun dizi sektörüne katkıları nasıl olacak?
Hareketli bir sektör, sürekli gelişip değişiyor. Giderek de büyüyecek. Bizler de kendi formatımızı çıkarıyor olduğumuzda dünyaya açılıp daha çok ortaklık kuracağız. Kendi yerli formatımızda ısrar ediyor olmak bu noktada çok önemli. Bir platform var. Her hakkı alıyor. Bu ülkenin hikaye formatını alıp götürüyor. Ben yapmam. O ayrı bir değer, senin yaptığın bant yayın ayrı bir değer.
DENEME ÇEKİMLERİMİZ PSİKOTERAPİ GİBİDİR
Projelerinizde yer alacak oyuncuları siz mi seçiyorsunuz?
Çok uzun deneme çekimi sürecimiz vardır. Bir sayfa monolog yazarız, karakter kendisini anlatır. İyi ya da kötü bir karakter, fark etmez, kendi iç dünyasında ne yaşadığını anlatır. Ağlar, sevinir, coşar. Çekimi yaparız ve karakteri en iyi oynayan kişiyle çalışırız. Audition çalışmalarımız psikoterapi gibidir. Deneme çekimi yapmadan çalıştığım oyuncu hemen hemen yoktur. Kim olursa olsun, en büyük oyuncu da olsa böyle. Benim için bir oyuncunun ne kadar ünlü olduğu önemli değildir. Ben hikayeye güvenirim. Benim starım hikayedir. Hikayeyi doğru oyuncuyla doğru bir şekilde anlatabilirsek bu duygu izleyiciye geçer. Dizi bittiğinde arkanıza yaslandığınızda ben bir dünyaya girdim demelisiniz. Bizim için önemli olan budur. Her projede bunu ispat ettik. Bazı işlerimizde hiç tanınmayan kişilerle çalıştık ve hepsi ünlü oldu.
3 YILDIR BU PROJEYE HAZIRLANIYORUZ
Hazırlık süreci ne kadar sürdü?
Çok uzun sürdü. Bilfiil 2.5-3 yıldır çalışıyoruz. 2000 yılında ilk olarak sinema senaryosu şeklinde yazılmıştı. Sonra proje farklı bir şekle dönüştü. İçimize sinmedi rafa kaldırdık. Sonra sil baştan bir daha başladık. Başlangıçtan bugüne kadar aşağı yukarı 20 yıl geçti. Son 5-6 yıldır haftada 2-3 gün toplantı yaparak bu iş üzerine çalışıyoruz. Senaryo ekibim de 3 yıldır her gün bilfiil bu iş için çalıştı.
15 TEMMUZ NOKTASINA NASIL GELİNDİĞİNİ DE ANLATACAĞIZ
Golyat adlı küresel bir gücün kurgulandığı dizide, Türkiye'de yaşanan faili meçhul cinayetler, siyasi olaylar, darbeler gibi olaylar işlenecek. 15 Temmuz hain darbe girişimine de değinilecek mi?
Tabii ki ama daha çok 15 Temmuz'a nasıl ve neden gelindi, bunun cevabı verilecek. 15 Temmuz'da Kısıklı'da kurulan platforma beni çağırmışlardı. Orada belli başlı insanlar canlı yayınlarda konuşma yapıyorlardı. Ben de çıktım. Benim dedem Toroslar'ın tepesinde buğday eken Hafız Ahmet adında bir köy imamıydı. Onun bir lafı vardı: 'Keskin feraset keramete nal toplatır.' Bunun kökü Orhun Yazıtları'nda yazılıdır. Bu genetik kodlar hâlâ bizde çalışıyor. Ben de o konuşmamda 'Türk milletinin feraseti, Pensilvanya'dan, Okyanus ötesinden keramet bekleyenlere nal toplattı' dedim. Bunu söyledim, ortalık inledi. 15 Temmuz böyle bir şeydi. Milletin ferasetiyle tankların önüne çıkıldı ve bu ferasetle Türkiye Cumhuriyeti'nde oynanan son oyun engellendi. Millet olarak bu duruşumuz o ferasetten geliyor. İşte biz bu projede, bu ferasete yaslanan bir iş yapmaya çalışıyoruz.
PROJEM YOKSA BİLE REYTİNGLERİ TAKİP EDERİM
Reytingi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekranda bir iş yapmadığım dönemde de her gün reyting listelerine bakarım. Rekabet ortamı var. Bütün ekip bu işten ekmek kazanıyor. Tabii ki takip etmemiz gerekiyor. Ne yapılıyor ve insanlar daha çok neyi izliyor bakıyorum. Reyting alamazsanız ne kadar iyi düşünceniz olursa olsun işiniz devam etmez. İşin kuralı bu. Reyting alacaksınız ki reklam gelsin. Ona bağlı olarak insanlar para kazanacak.
YURT DIŞINA FORMAT SATMAMIZ GEREKİYOR
Yaklaşık 40 yıldır izleyiciye ulaşıyorsunuz. Sizce ekranda neler değişti?
Çok şey değişti. Eskiden daha çok edebiyat uyarlamaları yapılıyordu. Bu çok kıymetli bir şeydi. Artık yapılmıyor. Yaprak Dökümü çok başarılıydı. Ancak Aşk-ı Memnu'da edebiyat değerleri tamamen çöpe atılmış, farklı bir şey ortaya çıkmıştı. Biz uzun yıllar bütün dünyaya dizi sattık. Şu anda format satıyor olmamız lazım. En kıymetli olan şey bu. Maalesef dizi yapımcılarının yaptığı işlerin yüzde 95'i dışarıdan alınan format. Biz niye kendi formatımızı satmıyoruz? Bir yapımcı arkadaşım o dönem çok popüler olan bir formatı alacağını sonrasında da Orta Doğu'ya 300 bin dolara satacağını söylemişti. Ona 'Sakın yapma. Bu ülkeye yapacağın en büyük kötülük budur. Biz Amerikalıları yerli yapımlarımızla kovduk. Onlara dizi satıyoruz. Sen tekrardan onların formatını alarak içimize sokuyorsun' demiştim. İşte bu format hastalığının başladığı ilk yıllardı. Bu çok büyük bir tehlike. İleride kendi formatımızı üretemez hale geliriz.
HER ZAMAN TREND BELİRLEYEN OLDUM
Bir projeyi başarıya götüren şey nedir?
Başarının üç kademesi var. Siz trend setter'ı oluşturursunuz. İkincisi yaklaşmakta olan trendi hissedip benzeri bir iş yaparsınız ya da o trend tutmuştur siz de onlardan bir tane daha yaparsınız. Ben her zaman trend setter olmaya çalıştım. O yüzden de hep risk alıyorum. Her projeme de sanki ilk defa bu işi yapıyormuş gibi büyük bir heyecanla başlıyorum.