Bazen ani acılar yaşanır. Haftalar geçse de sıcaklığı devam eder ve sancılar içindeki kalem dokuz ayını doldurmadan, süreci tamamlanmamış kelimeleri, cümleleri doğurmak; kâğıda dökmek zorunda kalır... Düşünce önce kıvılcım olur, sonra mana giyer ve daldaki meyve gibi olgunlaşır dile düşer... Söyleyen, kelimelerinin dem almasını bekler ama bazen dinleyen demi beklemez ki hemen ister... Dinleyen de keşke anlama sancıları yaşayabilseydi...
Düşünmek, konuşmak ne kadar büyük bir nimet ise; şükrü de meyve gibi çok daha kaliteli olmalıdır...
Zulüm uzayıp gidiyor...
Ufukta barışın ve huzurun gölgesi bile yoktur.
Bir gün kavuşmak mümkün olacaktır elbet; Ey yüreğimin tektaşı; mübarek Mescid-i Aksa... Şimdilik kalem fıskiyedir yürek deryasındaki kâğıda... Ama inanmışız; her gecenin sabahına; her kışın baharına...
Evet, dağların bile üstlenmekten çekindiği, aciz kaldığı vazifeyi aldık, ama kâinattan ağır basan insan olma nimeti yanında, iç âlemimizi anında değiştirecek, hüzünlere gark edecek, öyle duygularla donatıldık ki biranda yazımız kışa; kışımız en asude günlere dönüşebilir... Bir haber, bir görüntü bizi hazırlıksız başka mevsimlerin kucağına itse de kardelenin soğuk karın bağrından çıktığına da inanırız; tevekkül abasını bürünürüz...
ACILAR, HÜZÜNLER
İnsan çok kıymetli olduğu için ütücüye, peyzaj mimarlığına ve iç aydınlatma sanatına ihtiyaç vardır... İsyan etmemek şartıyla yaşanan acılar, sıkıntılar, hayatı anlamaya, ciddiye almaya; eksikleri tamamlamaya yarar. Acılar, hüzünler adeta bizim kırışıklıklarımızı ütüler; duygularımız ve yüreğimiz peyzaj mimariden, ruhumuz iç aydınlatma sanatının ellerinden geçer...
"Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi saflaşma eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar." Günlerce aç kalmış Gazze'li bir çocuğa ekmek uzatılmasında çılgınca el çarpması ve ekmeği aldığında bebek gibi bağrına basması kelimelere on şiddetinde deprem yaşatıp, boğazımıza balyozları indiriyor...
Katık unutulmuş, yemek unutulmuş bir kuru ekmek ve temiz su özlenen olmuş...
Medeniyetin namluları yüreklere çevrilmiş, bombalar mazlumlara çöreklenmiş...
Sonbaharın düşen yapraklarıyla beraber, bombalar hayâsızca çocukların üzerine yağdı... Ekimden beri binlerce çocuk ve insanlar, kışın sonunda ki şimdi yaşadığımız baharı görmeden, ekin gibi toprağa düştü, medeniyet dedikleri hayâsız canavar oturup, sadece seyretti... Sonuç; meğer biz bolca nimetler içinde ne şımarıkça yaşar olmuşuz ve gerçekten hayata - zevklere koyun gibi kendi bacağımızdan asılmışız...
Oysa Fırat kenarındaki kuzuyu düşünen adaletli ve hey gidi koca yürekler vardı...
Yürüyorum düşünüyorum... Oturuyorum; yatıyorum düşünüyorum ve çok sevdiğim çay artık keyif vermiyor; sanki o suçu ben işlemişim, sanki binlerce çocuğun kanı benim üzerime sıçramış; tecavüze uğrayan kadınların feryadı yakama sarılmış... Bu suçtan, bu ağır yükten dizlerim titriyor... Nasıl telafi edilir, nasıl imdat edilir ve nasıl gözyaşları dindirilir; zalimden intikam nasıl alınır bilemiyorum.
Sadece sancılı kalemimin kâğıda doğurduğu kelimelerle, kötülüğe karşı dil ve kalem mesuliyeti yaşamış oluyorum...
Aslında yazılmayanlar, yazılanlardan çok daha fazladır...
MEDENİYET YALANLARI
Meğer dünya bir asırdan fazladır medeniyet yalanlarıyla uyutuluyormuş...
Ekim 2023'ten beri İsrail önceki zulümlerini gölgede bırakacak bir zulmü vahşice Gazze'li Müslüman kardeşlerimize yaşatıyor...
Sevgi görmemiş, başı okşanmamış; şefkat ve merhamet dolu yürekle sıkıca sarılmamış çocukların acısı insanlığı yerle bir ediyor...
Belki de bu rüzgârlar, kasırgalar baharın müjdecisi; bir gün çocuklar aç kalmayacak ve zulümlerden kurtulacaklar... Çocukların gülümsemesi; kadınların güven içinde yaşaması baharlarımız ve Mescid-i Aksa zaferlerin miğferi olacaktır... Mutlaka ama mutlaka; Gazze'de insanlık, insanlık özür duruşunda olacaktır!..
Anlamak... Anlamanın en asili de; hâlden anlamak. Ve anlamanın İlah'çası da; kalbindeyken hale yansımadan, ihtiyaç ne ise sonsuz kudretle var edilmesidir.
Bizde Gazze'li mazlumların, Müslümanların yaşadığı zulme, şefkatle ve uzanan elle karşılık verdiğimiz de o zaman yeniden kutlu bir millet olacağız...