Çok sevinçliydi.
Zaten hep hareketliydi, şimdi iyice yerinde duramaz olmuştu çünkü tayini çıkmıştı. Heyecanına diyecek yoktu:
Kendisi için çok büyük bir vazifeye, şeref verici bir tayin emri almıştı.
Gidecekti, vazifesini en iyi şekilde yapacaktı ve o vazifeden ancak ölümle emekli olacaktı...
Bu görev emri, onu işçilikten sultanlığa terfi ettirmişti... Evet, patatesteki görevli zerrenin insan bedenine tayini çıkmıştı. Bu tayinde başından büyük felaketler geçmiş ama o felaketler terakki etmesini sağlamıştı. Kızgın yağ içine girmiş; ağız denen yerde meydan muharebesiyle paramparça olmuş, ezilmiş, büzülmüş ve asit çukuruna düşmüştü.
Böyle dehşetli hadiselerin sonunda sahili selamete çıkmış ve şimdi görev yapacağı yerin emrini bekliyordu...
KARANLIKTA BİR MEMUR
Gözdeki vazifesi için eline sonsuz ilim sahibi; yüce Allah'ın tuğralı emrini ve talimatlarını vermiştiler.
Önceki görev yerinde bir derece serbest; patatesin büyümesiyle hudutları aşabilmişti ama şimdi hudut aşmak, genişlemek, zerre kadar istila etmeye izin yoktu. Kendi miktarınca yer kaplayıp, kendi miktarınca vazife yapıp, anarşiden - kanserden uzak duracaktı... Mutlak şekilde kanun ve nizama tabi olmakla, patates efendisinden çok fazla yeni efendisi insanı daha çok razı edecekti; güzel görmesini sağlayacaktı.
Efendisinin gözünün irileşmesine ya da küçülmesine fırsat vermeden, mevcudu koruyarak, verilen vazife ne ise harfiyen yerine getirecek, insanda zerre olmanın şükrünü de eda etmiş olacaktı... Ve vazife başına "marş!" denmişti... Gözde ki yerini almıştı. Patates içerisinde karanlık bir âlemde memur iken, şimdi göz içerisinde dış âlemdeki İlah'ı kudret manzaralarıyla, ışığın nurlu parıltılarıyla muhatap olmaya başlamıştı... Efendisinin dikkat kesilmesinde; mevcudattaki kudret izini, varoluşundaki özünü hissettiğinde de kendileri ayrı bir nurlanıyordu. Böylelikle efendisi aydınlandıkça, kendileri de aydınlanıyordu... VE BİR ATEİSTİN VÜCUDUNDA ZERRE OLMAK...
HİÇBİRİ DERS ALMIYOR
İnsanoğlu var olduğundan beri, vicdanı rahatlatan, yaradılış gayesini ortaya koyan tevhid inancı ile küfür daima mübareze halindeler.
Bu büyük çekişmede, muharebelerde iman daima galebe etmiştir.
Şeytan ve şeytanın distribütörleri boş durmayıp, gençlerin boş zihinlerine sapık ve hakikat dışı gece kondu fikirler inşa ederek, Müslümanlardan ve özellikle de tevhid inancının başmühendisi:
Hz. Peygamberimiz'den (sav) intikam almaya çalışmışlardır... Ya şimdi? Evet, şimdi de agnostisizm denen varlığı ve yokluğu ispatlanamaz yaratıcı tereddüdü, deizm gibi peygamberleri, kitapları ortadan kaldırıp, inkâr edip, kudretsiz bir tanrı bilinciyle yeni nesilleri zehirleme veyahut tamamen inkârla ateist denen akıl ve vicdan kanserizmi... Bu üç sapık fikirde hemen hemen her meslekten insanlar var ama mesleklerinin lisan-ı halinden ders alamıyorlar...
Bir ateistin vücudunda zerre olmak öyle müşkül ve ıstıraplıdır ki; zerre şuurludur ve şuurlu iş yaparken, Siyonist İsrail gibi başka evleri, yapıları istila etmeden, kendi mıntıka ve kendi mülkünde işini yapar... Ateist efendisi, zerreyi hakikat ve hikmet dolu vazifelere sevk eden sonsuz kudret sahibi Allah'ı inkâr eder; kendi yaptığı işlerin arkasındaki kendini inkâr etmez! Bu durumda, zerreler baş başa verip, inkârcı sahipleri için şu karara varırlar: Bir ateist hangi vazifeyi yaparsa yapsın; usta bir cerrah, mühendis, mimar; garson, berber, fırıncı vs. ne olursa olsun, onların hakkını ödememek lazım çünkü onların yaptığı işler kendiliğinden oluşmuştur...
FİKİRLERİNİ ALMAMALIYIZ
Kendiliğinden, rastlantı eseri mimari yapı, cerrahi operasyon, muhteşem bir tablo; güzel bir tıraş, güzel bir ekmek, failsiz olduğu için ne karşılığı verilir, ne teşekkür edilir çünkü muhatapsızlık söz konusudur ve sahipsizlik mevcuttur... Ateistlerin en ciddi bir meselede bile fikrini almamak lazım:
Ne malum; boşlukta uçuşan kelimeler, onun kafasına rastgele dolmuş ve rastgele ağzından boşalmıştır...
İtibar etmemek lazım, çok büyük bir sanatçı olsalar bile dikkate almamak lazım; boya atomları havada halay çekerken, hareket ve enerjinin coşturduğu fırçanın onlara; hadi bakalım, tuval üzerine! demesiyle bir araya gelmiş ve sanatsal bir resim olmuştur. Böylelikle ne ressama, ne de havada uçuşarak gelip beste olan notalar için müzisyene para verilmez. Hayat bu vesile ile kolaylaşır ona buna para vermekten de kurtulmuş olunur... Aslında dünyanın yaşadığı bu ekonomik darboğazda, ateistlerin bu fikri bir çıkış yolu olabilir: Herkes bedel ödemekten kurtulur... Bu satırlar bile hiçlikte sörf yapan harflerin bir rastlantı sonucu ayaklarının kayması ve yan yana düşmesinin neticesidir (!) Evet, emek verilmeyen şey; aklın ve iradenin ve de bir projenin eseri olmayan şey madem rastlantı neticesinde oluşmuştur ve hiç kimsenin iradesi yoktur, herkes istediği gibi sahiplenir, kullanır, ilk kapan kazanır... Son söz: Müslümanlar nasıl ki zındıklardan, inkârcılardan şikâyetçiler, acıyorlar aynen onun gibi vücuttaki zerreler de bir ateistin vücudunda zerre olmaktan, ateistin varlığından şikâyetçi ve nasıl böyle akılsız olabiliyorlar diye şaşkınlık içindeler... Nebatattaki zerreler, terakki edip; insan zerresi oluyor da deist, agnostik ve ateist vicdanda terakki edip; iman sahibi olamıyor ise bütün bozulmuş demektir ki çok konuşmaları, kapı kapı dolaşmaları, video çekmeleri, küfrün kıvrandırışıdır ve fıtraten rahatsız olmalarıdır...