Diklenmeden dik durabilmek
Türkiye'de yaşayan bir Japon'un, Türkler hakkında attığı tweete rast geldim bu hafta. Uzun süredir takip ettiğim bu hanım genelde naif bir dil kullanırdı. Ancak bunalmış olmalı ki, Türk insanının sınır bilmediğini iddia eden bir tweet atmış...
Hanımefendinin yazdıklarına yapılan yorumlar, Türkiye'de yaşayıp ülke halkına hakaret etme garipliğini dahi gölgede bırakabilecek düzeyde idi. Hayretler içinde okuduğum yorumlardan bir kaçını sizinle paylaşmak istiyorum:
Burası Türkiye, hoşgeldiniz... Özellikle kadınlar öyledir. (Kendisinin de kadın olma ihtimali yüksek, milletini yeren hemcinslerini mi koruyacak?) Türkiye işte... Bu yozlaşmış kültür ile ilgili bir sorun... Size katılıyorum, ne yazık ki ülkemiz insanlarının sonradan görmüşlüğü ile ilgili bir sorun. (sonradan görme mi, tarihimizi hatırlatmalı) İnsana insan gözüyle bakılmaz bizim ülkemizde...
Milletçe dibe vurduk... (Yok artık, herhalde daha kötüsü olamaz) Kesinlikle nerede duracağımızı bilemiyoruz toplum olarak (Belki hanımefendinin ülkesinden gelip öğretirler) Biz herkesin her durumunu bilmek isteriz, böylece kendimizle kıyaslayıp kötü durumdaysa sevinir, iyiyse kıskanırız. (daha kötüsü oluyormuş maalesef) Ve burada kaleme alamayacağım nice cümleler....
Daha da kötüsü Türk halkına yapılan hakareti 6495 kişi beğenmiş, 470 kişi paylaşmış ve 300'ün üzerinde yorum yapılmış...
Yorumların çok azı tepkili. Büyük çoğunluğu yabancı hanımı destekler nitelikte...
YETİŞKINLERİN ÖZGÜVENİ
Sanırım sosyologlar için iyi bir araştırma konusu olabilir bu durum...Ve tabii psikologlar için de... Hep çocukların eksik kalan güven duygularından bahsediyoruz ya galiba yetişkinlerinki de tehlikeli boyutlarda. Hem kendine hem de karşısındakine güven duyamıyor günümüz yetişkinleri... Rahmetli Fuat Sezgin'in üstüne basarak belirttiği aşağılık duygusu gün geçtikçe artmakta yani... Üstelik başımız dik, alnımız açık şanlı bir tarihe, gurur duyacağımız atalara sahipken...
Elbette, eksiklerimizi de görüp eleştirilerimizi yapacağız. Bizi en çok eleştiren en sevdiğimiz olacak. Ama bu şekilde değil elbette...
KÖKLERİ BESLEMELİ
Kök salabildiği oranda dalların uzayabileceğine, ağacın muhteşem haşmetine kavuşabileceğine bir kez daha inandım. Dik duran, gökyüzüne her gün daha çok uzanan ağaçlara ihtiyacımız var... Onların da köklerinden koparılmamalarına... O köklerin ise beslenmeye...
Böylece diklenmeden dik durmayı becerebilen bireyler olacak gençlerimiz. Yersiz komplekslerinden sıyrıldığında kim tutar onları. Belki biz yetişkinler için geç kalınmış olabilir. Bizler batı hayranlığı ile yoğurulduk.
Depresif bir tutumla destanlaşabilecek başarılarımıza değil de, şanssızlıklarımıza odaklandık... Yani bu depresyona sığındık...
Sonrasında da yabancılara bile kendimizi şikayet ettik. Böylece kendimizi bu eksiklerin uzağında göstereceğimizi mi sandık, bilinmez... Halbuki bunu her yaptığımızda sorunu bizzat büyüten hatta sebebi olan kişilerdik.
Maalesef dik durmadan diklenmeyi öğrendi yani bizim kuşak. Üstelik diklenmesi de içlenmesi de acizliği de hep kendineydi...
Çocuklarımıza bu depresyonu bulaştırmadan özümüze dönüp değerimizi fark etmeliyiz.
Sonrasında da elbette eksiklerimizi belirleyip kendi çözümlerimizi üretebilmeliyiz. Tam da gelişimin gerektirdiği gibi...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.