Bahçeli’nin konuşmasının şifresi: 1 Ekim ve 3 Ekim
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim'deki grup toplantısında yaptığı stratejik konuşma, siyasette birçok taşın yerinden oynamasına ve siyasi partilerin derin analizler yapmasına vesile oldu. Derin ABD'nin Suriye'yi bölme planlarının ve aparatları PKK/YPG'yi derin operasyonlarda kullanma hazırlıklarının hızlandığı bir süreçte, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin hayatî bir çıkış yaparak İmralı Cezaevi'nde cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan'a, örgütü lağvetmesi çağrısında bulunması, hem Türkiye'de hem de dış mahfillerde büyük yankı uyandırdı. MHP'liler Bahçeli'nin çağrısını "milat" olarak nitelendirirken, muhalefet partileri şaşkınlık yaşıyor.
ABD'NİN PLANLARI
Ankara'da siyasi kulislerde, kısa süre içinde Öcalan'ın bir çağrı metninin kamuoyuna açıklanabileceği yönündeki beklentiler dile getiriliyor. "Özellikle Suriye üzerine ABD'nin kurguladığı kirli planlar açısından önümüzdeki süreç çok önemli gelişmelere gebe" yorumu yapılıyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Tataristan'ın başkenti Kazan'da yapılan BRICS toplantısına gitti. Rusya lideri Putin ve İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeskiyan ile yapacağı görüşmelerin, özellikle Suriye üzerinde yeni gelişmeleri gündeme sokabileceği söyleniyor. Erdoğan'ın Kazan'dan dönerken uçakta gazetecilere yapacağı konuşmaya Ankara kilitlendi. Bahçeli'nin büyük yankı bulan konuşmasının arka planı çok merak ediliyor. Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli, siyonist Netanyahu'nun Gazze, Lübnan, İran ve Suriye'ye yönelik saldırıları üzerine arka arkaya iç cephe üzerinde çok dikkati çeken açıklamalar yaptılar.
TAŞLAR OYNADI
Bahçeli'nin konuşmasının şifreleri 1 Ekim ve 3 Ekim olarak değerlendiriliyor. 1 Ekim'de İran'ın başarılı bir misilleme yapması sonrasında İsrail'in karşı saldırı yapması halinde bölgesel savaş riski enine boyuna tartışılıyor.
3 Ekim'de Cumhurbaşkanımız Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli'yi evinde ziyaret etti. Bu görüşmenin çok önemli olduğu, sağlam iç cephe düşüncesiyle ABD'nin aparatı PKK/YPG'nin Kürt kardeşlerimiz üzerindeki kirli ve sinsi girişimlerinin değerlendirildiği belirtiliyor. Nitekim Erdoğan-Bahçeli görüşmesinden sonra Cumhurbaşkanımız, siyonist Netanyahu'nun, İsrail'in esas hedefinin Türkiye olduğunu net şekilde açıklaması, ardından MHP Genel Başkanı'nın Kürtlerle ilgisi olmayan, ABD'ye militanlık yapan PKK/YPG'ye yönelik ilk çağrıyı yapması ve bir hafta sonrasında büyük yankı bulan konuşmasıyla siyasette taşları yerinden oynatmasının birlikte düşünülmesi gerektiği dile getiriliyor.
SAVAŞA HAZIRLIK
Olası İsrail-İran savaşının bölgeye yayılmasına karşı Türkiye'nin iç cepheyi sağlam tutmak için Kürt kardeşlerimizle ortak hareket etmesi dikkatlerden kaçmamalıdır.
Türkiye, büyük savaşa karşı hazırlıklarını tamamlamış; Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli, bu hazırlıkların çok önemli olan sağlam iç cephe tahkimatını gerçekleştirmiştir.
ABD-PKK-YPG-Kandil beraberliğine karşı millî birlik ve beraberlik içindeki Türkiye, gardını almıştır.
ABD, PKK ve Kandil'in devre dışı bıraktığı Abdullah Öcalan'ın farklı bir pozisyonda bulunduğu belirtilmektedir. Bilindiği gibi 2015 yılında Öcalan'ın silahları bırakma çağrısı olmuştu. Amerika ve Kandil o günden sonra Öcalan'ı devre dışı bırakarak işbirliği içine girmişti. Bahçeli'nin konuşmasının arka planı üzerine, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr. İrfan Kaya Ülgen ile konuştum. Dikkat çekici açıklamaları oldu. Prof. Dr. İrfan Kaya Ülgen, "Devlet Bahçeli'nin açıklaması, Türk siyasi tarihinin gördüğü en stratejik hareketlerden biri. Öncelikle Devlet Bahçeli'nin teklifi tam olarak şu, 'Teröristbaşı buyursun, terörün bittiğini, terör örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin. Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum:
Teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın' Bunun anlamı, 40 yıllık terör hareketinin yenilgiyi kabul ettiğinin bizzat hareketin kurucusu tarafından kendi kitlesinin yüzüne itiraf edilmesidir.
Bu gerçekleşirse PKK'nın sadece silahlı kanadı değil, siyasi kanadı da ideolojik olarak ortadan kalkacaktır.
DEM Parti, bütün stratejisini 'Öcalan'a özgürlük' söylemi üzerine kurmuştu ama bunun gerçekleşmesine ihtimal vermediği için sonrasına dair hiçbir planı yoktu. DEM Parti, esasen PKK'nın silah bırakmasını istemiyor ama 'barış' söylemini bu imkansız şarta bağlayarak sanki bunu istemeyen Türkiye Cumhuriyeti'ymiş gibi davranıyordu. Devlet Bahçeli'nin çağrısının ilk etkisi, DEM Parti'de görülecektir diye tahmin ediyorum.
Kabul ederlerse ideolojilerini, kabul etmezlerse şu anda partilerini dayadıkları 'barış istiyoruz' söylemini kaybedecekler. Yani Bahçeli aslında 'şah mı vezir mi' diye soruyor. Benim tahminim teklifi kabul etmeyip veziri, yani barış söylemini verecekleri ve oyunu birkaç hamle daha uzatmaya çalışacakları yönündedir."
CHP'YE ETKİSİ VAR
Prof. Dr. Ülgen değerlendirmesine şöyle devam etti:
"Bahçeli'nin çağrısı, ikinci olarak PKK'nın örgütsel yapısını etkileyecektir. Öcalan'ın yenilgiyi kabul etmesi ve bunu, kendisini efsaneleştirme gayretindeki örgütün yüzüne söylemesi, kendilerinin uydurduğu meşruiyetin de ortadan kalkması anlamına gelecektir. Öcalan, DEM Parti grubunda PKK'ya silah bırakma ve dahası tasfiye talimatı verir ve örgüt bunu kabul etmezse, bugüne kadarki APOculuk iddiaları sona erecek ve eylem yapma motivasyonlarının ABD/ İsrail çıkarları olduğunu kabul etmiş olacaklar. Yani Bahçeli, PKK'ya da şah mı vezir mi diye soruyor. Benim tahminim, DEM Parti Bahçeli'nin çağrısını kabul etse bile PKK'nın kabul etmeyeceği, yani onların da veziri verip oyunu biraz daha uzatmaya çalışacakları yönündedir.
Üçüncü etki ise CHP üzerinde olacaktır. CHP, uzun yıllardır PKK'nın siyasi kanadı ile zaten ittifak halindeydi. Onlar da DEM Parti'nin çözümsüz siyasetinden nemalanıyorlardı. Bir taraftan 'Öcalan'ın heykelini dikme' seviyesindeki HDP siyaseti ile ortaklık ederken, diğer taraftan da Atatürkçü ve Türkçü kitlesini içi boş seküler milliyetçi söylemlerle uyutuyordu. İşin aslı, Bahçeli'nin yaptığı konuşma, uzun yıllardır PKK tükürüğü ile uyuşturulmuş olan CHP Atatürkçülerini yatağından düşürdü. 10 senedir PKK'lılarla kucaklaşan CHP yönetimine göstermedikleri tepkiyi, bir gün içinde Bahçeli'ye gösterdiler. Yalnız şu anda öfkeyle düşünmeden verdikleri bu tepkinin, CHP'nin 10 senelik politikasını paramparça ettiğinin farkında değiller. Sakinledikleri zaman, Bahçeli'nin silah bırakma çağrısının aslında şu an kol kola girdikleri kişilere olduğunu fark edecekler. CHP içindeki reaksiyon, Özgür Özel'in desteklemesi, İmamoğlu'nun tepkisiz kalması ve Mansur Yavaş'ın karşı çıkması şeklinde olacaktır diye düşünüyorum. Bunun sonucu da İmamoğlu'nun CHP'deki Atatürkçüleri, Yavaş'ın ise solcuları tam anlamıyla kaybetmesi olacaktır. Bu süreç uzadıkça ve tartışıldıkça CHP içindeki ayrışma da büyüyecektir."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.