Her seçim öncesinde ekonomide bir gevşeme ve piyasalarda da gergin bir bekleyiş olur. Seçimlere yönelik her partinin popülist vaatleri olduğu gibi iktidar partileri de teşvikler ya da ekonominin gerçekleri ile örtüşmeyen paketler uygulamaya koyarlar.
Piyasa aktörleri nasıl bir seçim sonrası piyasa ile karşılaşacaklarını bilmedikleri için, rasyonel olmayan pozisyonlar alabilirler. Bu son seçimlerde de benzer iktisadi davranışlara tanık olduk.
Bundan sonra neler bekleyebiliriz ekonomi ve piyasalarda?
Şu gerçeğin altını çizerek başlayalım:
Piyasalar da insan bünyesi gibidir.
Oluşan sorunların psikolojik boyutları olabildiği gibi fiziki bazı gerçekleri de neden olabilir sağlıksız gidişatın. Psikolojik boyut beklentiler aşamasında devreye giriyor ve kitle psikolojisine dönüştüğünde de piyasa dengelerini daha da bozuyor.
KALICI OLABİLİR Mİ?
Demem o ki ekonominin kırılgan olmasının ve bu yüzden TL'nin diğer gelişmekte olan ülke para birimlerinden negatif ayrışmasının ardında yatan iki temel neden var; birincisi dış borçların yüksek olması, ikincisi cari açığın çevrilmesi sorunu. Dolayısıyla seçim sonrası kurların gevşemesinin ne kadar kalıcı olabileceği konusunu da gözardı etmemeliyiz.
Tam da bu noktada yapısal reformların önemine değinelim. Çünkü ekonomiyi ve piyasaları yapısal reformların performansı şekillendirecek. Örneğin enerjinin dışa bağımlılığının azaltılmasına yönelik yapılacak ve tamamlanacak yapısal reform yüksek büyüme cari açık sarmalına ciddi şekilde çare olabilecek.
Geçen yıl bu gerçekle karşılaşmıştık.
Büyüme hızı artınca doğrudan ithalat artmış, aynı şekilde iç talep büyümenin dinamosu olduğundan tasarruflar gerilemiş ve böylece cari açık yükselmişti.
Bunun yanı sıra ithal girdilerin yerine yerli aramalların kullanılmasını sağlayıcı reforma da ihtiyaç var.
Cari açık büyüme sarmalını kırmak için diğer bir reform konusu da yüksek teknolojini ve katma değeri yüksek ürünlerin üretimine ağırlık verilmesi. Montajdan öte üretimin yapıldığı bir model dış borçların çevrilmesine de kuşkusuz katkı yapabilir. Kısacası ekonomi için geçici önlemler yerine yapısal reformların yapılması hayati önem taşıyor.
HAREKET ALANI ÖNEMLİ
Gelelim gerek enflasyona maliyet yönünden baskı yapan gerekse faizler üzerinde basıncı yükselten kur faktörüne...
Şöyle bir gerçek var: 200 milyar doların üzerinde bir finansmana ihtiyacımız var bir yıl içinde. Kısa vadede doğrudan yabancı sermaye çekmek zor olacağından ancak sıcak para ile finans edebileceğiz bu döviz açığımızı. Bu bağlamda Merkez Bankası'nın uygulayacağı politikalar ya kurların ateşini biraz alacak ya da kur yükselmeye devam edecek. Bu arada FED'in yıl içinde alacağı olası aksiyonları da denkleme dahil ettiğimizde kurlar konusunda Merkez Bankası'nı zor bir mücadelenin beklediğini görüyoruz. İşte bu yüzden ekonomi yönetimi tarafından Merkez Bankası'nın araç kullanma konusunda bağımsız olacağının kuvvetlice telaffuz edilmesi gerekiyor.
Hareket alanı genişleyen Merkez Bankası başta faiz olmak üzere araçları ile kurların tansiyonunu düşürürse hem finansal hem de birikimli kur etkisi ile yükselen enflasyonu da düşürerek fiyat istikrarını sağlayabilir.
ZAMANA İHTİYAÇ VAR
Fazla uzatmayayım... Şu an içinde bulunduğumuz ekonomik sorunların çözümü için belli bir zamana ihtiyaç var.
Özellikle yapısal reformların kararlılıkla hayata geçirilmesi kritik önem taşıyor.
Piyasalar ise yakın zamanda psikolojik boyutu bir kenara bırakıp bazı somut gerçekleri görmek isteyeceklerdir. Ekonomi yönetiminin nasıl şekilleneceği ve dümende kimin olacağı gibi...