Bireysel borçların artması ekonomiyi nasıl etkiliyor?
Sorunun yanıtı aslında kolay görünüyor.
Borçların artması hem TL hem de yabancı para birimi cinsiden, tabii ki ekonomiyi olumsuz etkiler. Büyük oranda olumsuz etkiliyor. Ama olumsuz etkilerinin belirginleşmesi zaman alıyor.
Hanehalkının bireysel krediler yoluyla tüketimlerini artırmaları iç talep kaynaklı büyüme için itici bir güç oluyor. İhtiyaç kredileri ile daha çok dayanıksız tüketim mallarına talep gösterirken, otomobil ve konut kredileri ile otomotiv ve gayrimenkul sektörlerinin canlanmasını sağlıyor.
Görüldüğü gibi bardağın boş tarafı olduğu gibi dolu tarafı da azımsanmayacak kadar kendini hissettiriyor.
Önce rakamlarla durum tespiti yapalım...
ARTIŞ YÜZDE 17'LERDE
Hanehalkının yaklaşık 420 milyar TL bireysel kredi borcu bulunuyor. Bunun 204 milyar TL'sini konut kredileri oluşturuyor.
17.5 milyar TL taşıt alım için kredi kullanılmış kalan 200 milyar TL de ihtiyaç için alınmış. Bir yılda hanehalkının temin ettiği kredi hacmindeki artış oranı yüzde 17'ler civarına ulaşmış. Merkez Bankasının dikkate aldığı daha doğrusu bu konuda kırmızı çizgisini çektiği oran yüzde 15'ler.
Hanehalkının iç talep yaratırken kullandığı borçlar tüketici kredileri ile bitmiyor.
Bir de 90 milyar TL dolayında kredi kartı tutarı var geri ödenmesi gereken. Her ikisini topladığımızda rakam 500 milyar TL'yi aşıyor.
Büyüme rakamı tüketimler yaklaşımıyla da hesaplanıyor. Dört ana bileşen toplam gayrisafi yurtiçi hasılayı dolayısıyla büyüme oranını ortaya çıkarıyor. Birincisi özel tüketimler yani hanehalkının yaptığı tüketimler. İkincisi kamu kesiminin harcamaları ve üçüncüsü ise özel sektörün gerçekleştirdiği yatırım harcamaları. İç talebi oluşturan bu üç faktörün yanı sıra bir de dış talep olarak tanımladığımız 'net ihracat' var. Yüksek büyüme rakamı sağlandığında bile dış talebin katkısı ne yazık ki sınırlı kalıyor. Örneğin yüzde 7.4'lük büyümede net ihracat 1.3 puanlık etki yapmış. Kalan büyük oranda hanehalkı tüketimlerinden geliyor.
FAİZLERE BASKI YARATIYOR
Her ne kadar son yılda yatırım harcamaları etkisiz kalmış olsa da 2009 yılından buyana inşaat sektörüne yapılan yatırımlar yüzde 140 oranında artmış. Aynı şekilde diğer sektörlerdeki yatırımlarda yüzde 100'lere yakın seviyelerde yukarı gelmiş.
Ancak bu süreçte yatırım harcamaları artıyor ama sermaye malı üretimi gerilemiş.
Nedeni açık; özel kesim üretimde kullandığı makine teçhizatları üretmek yerine ithal etmeyi tercih etmiş.
Kısacası büyümeye olumlu etki yapıyor borçlanma yoluyla kaynak edinimi...
OLUMSUZ ETKİLERE GELİRSEK...
Borçluluğa bağlı tüketim arttığından doğal olarak tasarruflar düşüyor. Tasarrufların gerilemesi yine doğal sonuç olan yabancı sermaye ihtiyacını ortaya çıkarıyor.
Kamu açıklarının çevrilmesi için kamu ve özel kesimin ihraç ettiği menkul kıymetlerin satılabilmesi ancak tasarruflarla mümkün olabiliyor. Halkın tasarrufları yetmeyince yabancıların tasarruflarının Türkiye'ye çekilmesi gerekiyor. Yani faizler yukarı yönlü baskı altına giriyor. Şu an da 6 ay vadeli faiz oranların yüzde 14 ile üst sıralarda yer alıyoruz. Bizi en yakın takip eden Meksika'da bile yüzde 7.8 seviyelerinde.
Tasarruf açığı diğer taraftan cari açığını da tetikliyor. Özetle hanehalkı borçluluğunun artması hem yabancı sermaye bağımlılığını artırıyor hem de faizlere baskı yaratıyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.