Onlar, Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde haklarını savunduğu, kadın-erkek eşitliğinin, özgürlüğün sembolü Türk kadınları; kimisi üniversite, kimisi lise veya ortaokul, kimisi de ilkokul mezunu çok sayıda hanım bir amaca hizmet için bir araya gelmişler. 1940'lı yılların ilk günlerinde başlarında avukat Mazlume Yüce var.
İlk toplantıda fakirlere yardım kararı almışlar ve başta öğretmenler ve Bayraklı Halk Ocağı'ndan destek görmüşlerdi.
Mazlume Yüce, Mesude Kaçar, Ayşe Mayda, Latife Taşçılar, Nezahat Tümer, Mesadet Özgür, Hayriye Rüstem, Ayhan ve Hüsniye hanımlar, mühendis-mebus Yaşar Bey'in kızı Sevim'den oluşan grup el ve gönül birliği yapmaya başlamışlar, kısa sürede güzel sonuçlar almışlardı.
***
Öğretmenler mahallelere giderek okula yamak vermek için öğrenci velilerinden keselerine göre para istemişler, Milli Eğitim Müdürlüğü'nden de "Bayraklı'da Eczacıbaşı, Komili gibi zenginler varken bizden para istemeyin" cevabını alınca halka yönelmişlerdi.
Okul aile birlikleri, zengin aile dostları ve halkevinde oluşturdukları üçlü sacayağı takım adım adım neticeye ulaşmıştı. Birlikte kermes düzenlemişler, yemek vermişler, ailelerin evlerde yaptıkları el işleri ile halk evlerinin tiyatro ve konser biletlerini satmışlardı. Bu faaliyetlerden elde edilen gelir, fakir öğrencilere yakacak, giyecek ve yiyecek olarak dönmüştü. Hem de kimsenin haberi olmadan, sessizce...
* * *
Mazlume Yüce, arkadaşları ve Türkiye güzellik kraliçesi Günseli (Tunca) Başar ile... |
Mesude Kaçar hanımefendi de, "Beylerimiz de bize her konuda desteklerini esirgemedi" diyor ve devam ediyor:
"Aramızda ev işleri yaparken veya kazak örerken birimizin ortaya attığı ilginç bir fikir hepimiz tarafından kabul görürse, yapılacak etkinliğe hemen odaklanır, yetkili dostlar, kurum ve kuruluşlar ile temasa geçerlerdi."
O yıllarda Bayraklı'nın kültür yapısına egemen olan bir ilkokul ve halkevi vardı. Özellikle halka dayalı, çoğu gençlerden oluşan tiyatro grubunun başında Zeki Yavaş vardı.
Bayraklı'nın başarılı öğretmenleri Nihal, Firdevs ve Şükriye hanımlar derslerin yanı sıra öğrencilerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarına da ağırlık veriyorlardı.Sabah kahvaltı yapmadan, ayaklarında takunya ile okula gelen öğrenciler bu öğretmenlerin içlerini ürpertiyordu.
Bir gün Şükriyle öğretmen, öğrencisi Nihat'ın sınıfa geç geldiğini görür. Üstelik tedrisat öğleden sonra olduğundan, daha erken gelebilir düşüncesi ile Nihat'ın yanına gider ve sorar:
"Nihat, dikkat ettim her gün okulu geç geliyorsun. Neden acaba?.."
Nihat cevap verir:
"Özür dilerim öğretmenim...Biliyorsunuz biz Fuat'la ikiz kardeşiz. O sabahçı olduğundan öğlen eve gelince ayakkabıyı bana veriyor, o yüzden geç kalıyorum. İkimizin ancak bir çift ayakkabısı var."
Bu cevap karşısında Şükrüye öğretmenin gözlerinden damla damla yaşlar süzülür.
Ve o günün akşamında Nihat'a bir çift ayakkabı alınır.