Ana yüreği
Ancak, bu konularda araştırmaları ve belgesel kitabı bulunan meslektaşımız Vecdi Altay, Zübeyde Hanım'ın oğluna sadece iki mektup yazdığını, Atatürk'ün ise hiç yazamadığını belirtiyor.
Ülkesini bağımsızlığa kavuşturmak için bir yandan, hakkında idam kararı veren Osmanlı ile uğraşırken diğer yandan da sürekli Anadolu'yu gezen Atatürk'ün, annesinin durumunu da yakından takip ettiğini söyleyen Vecdi Altay'ı dinliyoruz:
"Ankara'da yeni hükümet çalışmaları devam ederhakkında idam cezası verilen Mustafa Kemal, anile bir türlü haberleşemiyor ve ona para gönderemiOsmanlı Hükümeti'nin baskısı ve uygulamaları ise İstanbul'da gün geçtikçe artıyordu. Zübeyde Hanım'ın, oğluna gönderdiği mektup, bu durumu ve hiç kimseden para isteyemediğini çok iyi anlatıyordu. İşte Zübeyde Hanım'ın oğluna yazdığı o ilk mektup:
"Sevgili oğlum,
Eğer Anadolu'daki işgalciler dışarı çıkarılve oradan def edilmezse, halimiz haır. Çünkü hiçbir şey ne geliyor ne gidiBununla birlikte pek yakında hükümekuvvet ve gücünü görerek teslim olacaklarından hiç şüphe edilmesin. İnşallah o tarafa bir daha gelmemişler ve zararı size dokunmamıştır değil mi?
Sevgili oğlum, bu arada da barış antlaşması hamdolsun imza edildi. Gözlerinden öperim.
Annen."
Annesinden gebir mektup, onu duygulandırır, kesin zafere gidecek yolun açılmasına destek ve moral olur. İşte Zübeyde Hanım'ın oğluna yazdığı ikinci ve son mektup:
"Sevgili oğlum,
Seni bekledim, gelmedin. Çaya gittiğini söylemiştin bana. Ama cepheye gittiğini bi
Oğlum, senin için dua ettiğimi bilmeni isteSavaşı kazanmadan geri gelme.
Gözlerinden öperim. Annen."
* * *
Yıllar ilerler. Cumhuriyet'in kurulması fikri iyice oluşurken, bu arada aldığı bir haberle Mustafa Kemal yıkılır. Haber acıdır. Zübeyde Hanım, bozulan sağlığını düzeltebilmek umuyerleştiği İzmir'de ölmüştür.
Mustafa Kemal, ziyaretine geldiği anasının mezarı başında şu konuşmayı yapar:
"Zavallı annem vücudunu, bütün millet için amaç olan İzmir'in kutsal topraklarında bıış bulunuyor. Burada yatan annem, zulmün, baskının ve bütün milleti felaket uçurumuna götüren keyfi bir yönetimin kurbanı olmuştur.
...Mütareke zamanında Anadolu'ya geldiğim vakit, annemi ıstıraplı bir halde İstanbırakmak zorunda kalmıştım. Yaımda kendisinin beraberime verdiği biri vardı. Onu Erzurum'dan İstanbul'a gönderğim zaman, annem bu adamın yalnız olageldiğini öğrenince, benim için Halife ve Padişah tarafından verilmiş olan idam karaının yerine getirildiğini sanmış ve kendiinme inmiş. Annem, üç buçuk yıl, gece ve gündüzleri gözyaşları içinde geçirdi. Bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi. En sonra pek yakın zamanlarda onu İstanbul'kurtarabildim ama ona kavuşabildim ki, o artık maddeten ölmüş, yalnız manen yaşıyordu.
...Annemin mezarı önünde ve tanrının huant içiyorum, milletin bu kadar kan dökerek kazanmış olduğu egemenliğin koı ve savunması için gerekirse anyanına gitmekten asla çekinmeyeğim... Millet egemenliği uğrunda canımı vermek, benim için vicdan borcu olsun, namus borcu olsun."
* * *
Annesinin ölümünden iki yıl sonra Atatürk, bir kez daha İzmir'e gelir.
Artık cumhurbaşkanıdır. Yani Cumhuriyet'in ilanının ikinci yılında.
Cumhuriyet kutlamalarına az bir süre kala geldiği İzmir'de, Naim Palas balkonuna çıkarak, Karşıyakalılar için, hepimizin yakından bildiği şunları söylemişti:
"İzmir'in Karşıyakalıları, sizleri derin muhabbetle selamlarım.
Ben bütün İzmir ve İzmirlileri severim. Güİzmir'in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim. Yalnız bir rastlantı beni Karşıyaka'ya daha fazla bağlamıştır.
Karşıyakalılar, annem sizin sinenizde, sizin topraklarınızda yatıyor. Karşıyakalılar, İzmir'i gördüğüm gün, özellikle Karşıyaka'yı ve orada sizin topraklarınızda yatan annemezarını gördüm."
Bu ulusa bağımsızlığını kazandıran ve Cumhuriyet'in kurulması için canını veren tüm şehitlerimizin analarına saygılarımızla..."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.