Bu gidişle hakem kalmaz
♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Kulüp başkan ve yöneticileri Deniz Çoban örneğini gördü ya, artık her hafta bunu kullanıyor.
F.Bahçe-G.Saray derbisinden sonra G.Saray yöneticisi Fatih İşbecer, "Fırat Aydınus da vicdanı varsa Çoban gibi hakemliği bırakmalı, yediğimiz gol ofsayttı, penaltımız verilmedi" dedi.
Trabzonspor- Gaziantepspor maçından sonra her iki takımın teknik adamları da Çağatay Şahan'dan şikayetçi oldu, onlar da yeni bir Çoban hareketi istediler. Çağatay Şahan'a Trabzonluların tepkisi o kadar büyüktü ki, bu hakemi 3 saat soyunma odasından çıkarmadılar.
♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Netice-i kelam... Böyle giderse ve her hafta bir hakemin düdüğü duvara asması istenirse Türkiye'de hakem kalmaz. Bunlar aysbergin görünen yüzü. Dört Büyükler olunca, hakem olayları Bab-ı Ali'de sayfa sayfa doluyor. Ligde diğer takımlar diri yanmış kimsenin umrunda bile değil. Hele Birinci Lig, İkinci ve Üçüncü Liglerde ne hakem hataları oluyor, takımlar seslerini duyuramadıklarından için için ağlıyorlar. Ama yapacak birşey de yok. Merkez Hakem Komitesi mümkün olduğunca adaleti sağlamaya çalışmalı, hakemleri eğitmeli. Yoksa hakemlere, "Düdüğü bırak" demek işin en kolay yolu. Dışardan da hakem getirtemeyeceğimize göre "kol kırılır yen içinde kalır" diyerekten biz bize bu devranı döndüreceğiz.
İkinci Dünya savaşıydı. Savaş bölgesinden memleketi olan Leningrad'a izine gelmiş bir asker, evinin bulunduğu caddeye doğru giderken Alman bombardımanı sonucu ölenleri taşıyan bir kamyonla karşılaştı; Ölüler toplu gömülmek üzere mezarlığa götürülüyordu. Cesetlerin arasında askerin dikkatini çeken bir şey vardı. Ona "tanıdık gelen" bir ayakkabı...
Eşine aldığı ayakkabıya benziyordu.
Eve gidip gitmeme konusunda biraz tereddüt geçirdikten sonra görevliye ayakkabıyı giyen ölüyü görmek istediğini söyledi.
Görevli izin verdi. Kamyona çıktı ve cesede baktı. Bu onun karısıydı.
Görevliye "Bu benim karım. O'nu alıp kendim gömmek istiyorum" dedi.
Görevlinin yardımı ile ceset indirildi. Karısının zor da olsa, nefes aldığını belirledi ve O'nu alıp hastaneye götürdü.
Yapılan müdahaleler sonucu kadın kurtarıldı, iyileşti ve normal hayata döndü.
İşte o kadın hamile kaldı.
Ve, 7 Ekim 1952'de Viladimiroviç Putin'i doğurdu.
Hillary Clinton "Zor Seçenekler" adlı kitabında böyle yazıyor.
Bu aşamada bir minik önerimiz olacak.
Ege'de denize dökülüp kurtarılacak ilk minik mülteci çocuğuna "Putin" adı verilmesine var mısınız?
Günün fıkrası: Yardımcısıymış
Bir yaya, kör bir dilencinin şapkası içine madeni para atıvermişti. Para yere düştü ve biraz öteye yuvarlanarak durdu. Kör hemen yerinden kalkıp parayı düştüğü yerden aldı. Şaşıran hayırsever: "İyi ama, siz kör değilmişsiniz..." diye bağırdı. Dilenciden cevap: "Değilim ya!.. Ben buranın asıl dilencisinin yardımcısıyım. Kendisi şimdi sinemada film seyrediyor."
Laflama:
Balık olsa hadi bir nebze. Alık hafızalı bir toplum olduk hacı!.
Kısa çöp uzun çöpe kızdı, çok çalıştı, köşeyi döndü. Kasa çöp oldu amenna!
Yağmur yağıyor seller akıyor. Arap kızı kurtarılmak için camdan bakıyor garibim!
Kontrolden çıkan tepkiler daima tehlikelidir. Ürkütücü hareket engellenebilir!
Yiğidim aslanım ortopedik yatakta yatıyor. Hışt sessiz olun, uyandırmayın!
Aslında o sözün aslı şöyle olmalı; Gerçekti, hayal oldu!..
İbrahim Ormancı'dan
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.