İstanbul’da yaşıyorsan işin zor
Sezen'in "İstanbul İstanbul olalı" şarkısının yeni yeni dillere düştüğü yıllara denk düşer İstanbul'a gelişim.
Koskoca anılar ve kimseye değişmek istemediğim bir aşktı İzmir. Bir sevgiliden ayrılmanın zorluğunu hepimiz biliriz. Hele deli gibi sevdiğini geride bırakmanın zorluğunu ve burukluğunu tam yüreğinizde yaşarken ki; bu aşk İzmir'di. Neler yaşadığımı tahmin edebilirsiniz. Bu duyguyu İzmirli olmayan bilmez. Elimde valizim, karşımda yedi tepe İstanbul ve bu şehrin hikayeleriyle büyüyen ben.. İstanbul şehri en kötü şartlarda askerlik yapmak gibi bir şey. Bu şehirden mezun olan dünyanın her yerinde en iyi şekilde yaşar eminim... Tam 15 yılda ne güzel de başarmış, nasıl sevmiş ve aşık olmuşum bu şehre.
Neden hala bu şehre tutkunum ve neden ayaklarım nereye giderse gitsin, geri geri geliyor anladım... Benim ruhuma yerleşmiş bu kent... Yoğun duyguların doruk noktasında bir zirve gibi... Yukarıya çıktıkça manzara değişiyor ve sizi büyülüyor.
Korkutucu, bitmek bilmeyen tepeler.. Tepeler...
Hep tırmanmak zorundasınız.
Aşağıya bakarsanız, başınız döner düşersiniz...
Yedi tepe dedikleri bu olsa gerek.
Herkesin bir tırmanma nedeni var bu şehirde.
Herkes uzun yol arkadaşları...
Herkes dost... Herkes düşman... Herkes rakip.. MATEMATİĞİ FARKLI... Çok zorsun biliyorum... Her şeye rağmen seni seviyorum İSTANBUL...
Kadının adı var mı?
Zeki kadın sevilmez... Akıllı kadın bilmiştir...
Güzel kadın tehlikelidir... Pratik kadın gereksizdir. Seksi kadın namuzsuzdur...
Of yaa erkeklerin yeni bir kadın imalatına ihtiyaçları var. Evrene haber salalım...
Mektup yazalım. Yeni bir "Totem" modeli gelsin... Hiçbir işlevi olmasın. Sadece çocuk doğurmaktan başka. Gerçi babalıktan nefret eden erkekler için o da kabahat olacaktır muhakkak... Her gün okuyoruz duyuyoruz eşlerini dayakla kürtaja gönderen koca ve sevgili örneği çoook var.
Çocukluğumun Ayşe teyzelerini, Fatma bacılarını, Hatice ablalarını düşündükçe içimi daha fenalık basıyor...Ne büyük fedakarlıklarla sessizce yuvalarına sahip çıkmışlar "kol kırılır yen içinde kalır" diyen annelerinin sözleriyle büyümüşler...
Geçmişin genç kızları...
Düşünüyorum da; her şeyin en mükemmel şekliyle devam etmesi diye bir şey yok hayatta. "İyi başlayan bir şey, sonuna dek hep aynı kalmalı" kuralının aynı kalmadığını görmek çok acı... Aşk hikayelerinin mutlu sonları vardı. Peki mutlu sonların sonralarına ne oluyordu? Sonların sonları mıydı bilmediğimiz tuzak cevaplar... Hayatın aldatıcı taraflarını hep atlamak zorunda mıydık?
Duygularımızda çok mu korkak yetiştirildik.
Büyüklerin masal sonlarında "onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine" diye biten cümlelerindeki güzelliklere ne oldu?
Asıl sorunlar bu kerevette başlıyordu da, büyüklerimiz mi bilmiyorlardı? Onları da, daha büyükleri mi aldatmıştı? Sonunu bilmediğimiz hikayeleri anlatıp, bir tekerleme içinde kaybolduğumuz için de, aşklar tam mutlulukla sürmüyordu. Kimsenin bozmadığı bu kuralı biz mi yok sayacaktık? Mutsuzken mutlu olmak oyununu kim başlattı? Büyük annelerimiz çok acı çektiler ve biz onları hep mutlu mu zannettik? Adil olmayan bir dünyanın adalet araması nerede bitecekti? Cevabını bilemediğimiz binlerce soru... Her soru kendi içinde başka soruyu besledikçe, biliyorum ki biz asla sonuca ulaşamayacağız.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.