Medya gıybeti
Bol dedikodusu olan bir kazandır medya alemi.
Her gün bu kazan dolar taşar ve yeni bir şeyler pişer. Yaşadığımız dünyanın bitmeyen sorunlarının bize ulaşmasını sağlayan etkin güç olmasından dolayı, herkesin kendi çapında bir şeyler bulabileceği, bu iletişim aracının maalesef yalanı da boldur. 3. sayfa haberleri, belki de en çok ilgimizi çeken dramatik olayları anlattığı için hepimizin elinden düşmeyen bu kağıt hamurlarla (gerçi son yıllarda internet haberciliği yazılı basınla yarış halinde) içli dışlı olduğumuz günden beri, okuduğumuz ve kulaktan kulağa yaydığımız haberlerin, hangisinin gerçeğe yakın olduğunu anlamak için, çevresel olayları sıkı takip etmek gerekir ki; adı üstünde "Basın dünyası" kendine has bir karakter taşır.
Bir kere medya tozu yutmuşsanız, zaten bu dünyadan kopmanız mümkün değildir. Bir girdap gibi sizi kendine çeker de, çeker. Bu alemin suyundan içen de içmeyen de, vazgeçilmeyen bir pişmanlığın içine düşer de nedense, çıkmak istemez.
Kendi kendimize çektiğimiz "ahlar vahlar" aslında sanaldır. Büyülü bir atmosferdir medya. Alan memnun.
Satan memnun. Dost düşman, kaçıp kovalama derken, günlerin nasıl geçtiğini anlayamazsınız.
İyi ki, bu dünyanın içindeyim desem de; bazen kendi yazılarımı bile sorgular oluyorum "acaba abarttığım bir şey var mı?" diye.
Yazarlık; çevrenizde yaşanan olayları kaleme alırken, kendi yaratıcılığınızı da ortaya çıkarmaktır.
Sınırlarını aşan birçok yazıların, belki de tepki alması bu yüzdendir. Basında kavgalar hiç bitmez. Bence bitmesin de. Bu kargaşa sayesinde doğrulara yaklaşabiliyoruz.
İşin güzelliği burada saklı zaten diyerek, gelelim medyanın yan ürünü diyebileceğimiz, televizyon dünyasının bol kepçe dedikodularına.
SABAH PROGRAMLARI
Malum, sabah saatlerinin 1. dereceden takipçileri ev hanımları.
Günün haberleri geçtikten hemen sonra; çocuklarını ve eşlerini hızlıca kapıdan uğurlayıp, keyif kahve ve çaylarıyla tv ekranlarına kilitlenerek geçirenlerin izlemeye doyamadığı programlar serisinin koro halinde başlamasıyla günümüz şenlenmeye hazırdır. Allah'tan şu kumandalar çıktı da, zaplama olayları anında gerçekleşiyor. Kanal değiştirseniz de, her köşe başında pusuda bekleyen aynı tarz söyleşiler. Bir masa ve etrafında günün manşet isimleriyle çevrili sohbetler. Çoğumuz için geçerli bir durum vardır. Arkadaşlarımızla ne zaman bir araya gelsek, aramızda olmayan bir kişiden bahsederken dikkatli olmaya çalışırız.
Hakkında gereksiz bir şey konuşuruz da; o kişinin kişisel özgürlük alanını zedeleriz korkusu yaşarız.
YARATICILIK SIFIR
Dilimiz ölçülüdür. Dinimiz de, dedikodu konusuna ince ayar çekmiş ve "gıybet" zararlı bir konu olarak baş köşeye yerleşmiş.
Gelelim bu tür programların konusuna. Bırakın "dedikodu" gibi masum eleştirileri, her türlü magazin olayı masaya yatırılıyor ve kasabın et dövmesi gibi tüm dövücü ve kesici aletlerle kişiler bin bir parçaya bölünüyor, üstelik konunun sahibi zavallı insancıkların, müdahale şansı bile elinden alınarak evrilip çevriliyor ve bunun adına, sabah programı deniliyor.
Biliyorum şimdi bu eleştirilerime birçok yapımcı kızacaktır.
"Biz hangi tür program yapacağımızı şaşırdık" savunması içine girebilirler.
Yaratıcılık sıfır. Birisi bir şey ortaya koyuyor.. Hoooppp, diğerleri de peşine takılıyor. Kanalın adı bile önemli değil. Nasıl olsa al birini vur ötekine tarzında bir komedi zinciri. İşin en komik yönü bu sevimli sunucular ve yorumcular ordusu; bilirkişi edasıyla, sanki her şeye malikler. Konuyu kendileri ortaya atarak, milletin en mahrem yaşamlarına girip daha sonra da; "Aman çok ayıp.
Bize ne, onların hayatı.
Dedikodu bize yakışmaz, diyebilecek kadar umarsız olabiliyorlar... "Tavşana kaç tazıya kovala" mantığı çerçevesinde savunmaları hazır. "Biz sadece aramızda masumca konuşuyoruz haşa tövbe tövbe ne gıybeti".
Pardon böyle düşünmekle biz günaha giriyoruz HERHAL...
Geriye bir tek şey kalıyor. Allah sizin reytinginizi artırsın, bizim de taksiratımızı affetsin.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.