Halimize şükredelim
Her işin başının sağlık olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Vücudunuzun herhangi bir yerinde problem varsa; hiçbir şeyden zevk alamaz durumda oluruz. En sevdiğimiz şey elimize verilse dudaklarımızda küçük bir tebessüm bile zorla çıkar.
Aklımız bedenimizde takılıdır.
Kendimizi ne kadar zorlasak da, sağlık olmayınca her şey gereksizdir, fuzulidir.
Boşuna dememiş koskoca Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman, "Olmaya Devlet Cihan'da bir nefes sıhhat gibi' diye. Bu kadar kıymetli bir değeri korumanın da zor olduğunu ve özen göstermenin yolunun biraz da sağlık kuruluşlarından geçtiğini unutmamak gerekir. Siyasi liderlerin en önemli görevinin halkının sağlığı olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
Birçok atasözüne konu olan; toplumun geleceğinin yine sağlam bedenler üzerinde ayakta durduğunu hepimiz biliyoruz. Ülkemiz çok şükür son yıllarda bu konuda büyük aşamalar kaydetti. Hiç kimse hastane kuyruklarında beklemiyor artık. Her geçen gün sağlık kuruluşlarımızın sayısı artarken; Türk hekimlerinin başarısı dünyaya meydan okuyor. Gerek basında gerekse yaşadığımız olaylarda görüyor, duyuyoruz. Mustafa Kemal Atatürk hasta yatağında, "Beni Türk hekimlerine emanet ediniz" diyerek doktorlarımızın başarısını daha o yıllarda gözler önüne sermişti. Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın şikayetlerinden hep duyarım, "Bizim ülkenin doktorlarının tedavileri bir başka diye. Hele dişlerinizle ilgili bir sorununuz varsa yandınız. Yurtdışında bir servet dökmek zorunda kalırsınız tedavilerine.
Birçok arkadaşım Türkiye'ye her gelişlerinde soluğu göz ve diş hekimlerinde alırlar.
Biraz daha öteye gidelim.
Şöyle Amerika'ya uzanalım.
Yeni dünya medeniyet beşiği dediğimiz bu kıtada sağlık sorunlarının hiç de kolay olmadığını bir çok arkadaşımdan dinledim de, ağzım açık kaldı. Evet kendi vatandaşının sağlık sigortası varsa; tepeden tırnağa bakıyorlar ama ülkede yaşayan göçmen vatandaşlarına çıkardığı zorlukları yaşayanlar saya saya bitiremiyorlar. Davulun sesi uzaktan hoş geliyor tabii. Büyük annemin bir sözü vardı, "Komşunun tavuğunu, evimdeki kuru ekmeğe değişmem" diye. Ne varsa kendi ülkemizde var.
Bizim kendi vatandaşımız şöyle dursun, ülkemizde yaşayan tüm yabancılara sağlık kuruluşlarımızın kapıları ardına kadar açıktır... Kimseyi boş çevirmeyiz.
Eskiden anne olmaya hazırlanan birçok çift doğum yapmak için yurtdışına giderlerdi. Neymiş efendim; çocukları çifte pasaport sahibi olacakmış. Gittikleri ülkede ödedikleri parayla işin esprisi memleketimizde en az dört doğum daha yaparlardı herhalde. Artık gidecekleri karşıt ülkelerin kanunları da her geçen gün değişiyor. Son durumların ne olduğundan haberim yok. Yine de tercih meselesi, herkesin özel hayatı diyerek hemen taze bir konunun tartışmasına dönmek istiyorum.
Konumuz yine Amerika.
Neden mi? dünyaya örnek teşkil etmelerinin olumsuz handikaplarını saya saya bitiremeyiz de ondan..
İki dönem başkanlık yapan Barack Obama, kendi ismiyle anılan sağlık reformunun yürürlükte kalması için hala çaba gösteriyor. Başkanlığı boyunca kabul ettiremediği bir takım zorluklarla savaşmaya devam ediyor. Trump'la bir türlü ortak nokta bulamayan Obama, her şeye rağmen "büyük bir umut" beslediğini geçen haftaki konuşmasında yine gündeme getirmiş.
Aralarında ciddi bir görüş ayrılığı olduğunu belirten açıklamasıyla gerginliğini net bir şekilde çevresine yansıtmış.
Liderler arası egonun sağlık sorunlarına yansıması olayın hiç de basit olmadığını gösteriyor.. Obama'nın da siyasi yaşamı boyunca üzerinde durduğu en önemli olay sağlık reformu idi.
Bu tasarısından geri adım atmaya yanaşmıyor. ABD toplumunun sorunlarının başında sağlık sistemi geliyor.
Nüfusunun önemli bir oranı sağlık sigortasından yoksun bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Ciddi hastalıklara yakalananlar sigorta kapsamından çıkarılıyor veya primleri yükseliyor. Yaşlı nüfusun önemli bir bölümü ihmal edilmiş durumda ve şirketler tarafından sigortalanmak istenmiyor.
Obama'nın reformu ne getiriyor? Ülkenin yoksullarına daha esnek bir paket sunarken, güçlü bir Amerika devletinin sağlık sorunlarına tam bir merhem değil tabii. Sol kesimi memnun etmeye çalışırken, radikal sağı kızdırmak adına reform içeriğini zorluyor.
Boston'daki bir ödül töreni sırasında konuşan Barack Obama, "Buradaki herkes artık biliyor ki bu büyük tartışma bitmiş değil.
Benim ve milyonların büyük umudu, partisi ne olursa olsun, kongre üyelerinin, doğruları değerlendirmeye alarak gerçekleri konuşma cesaretinin halen var olduğudur" demiş.
Yasa tasarısının oylanması, eleştiriler üzerine geçtiğimiz haftalarda rafa kaldırılmıştı.
Oylamanın haziran ayında yapılması bekleniyormuş.
Tüm bunları görüp duyduktan sonra yine büyüklerimizin bir sözü geliyor aklıma:
'Büyük başın büyük derdi olurmuş." Allah'a şükür bizim böyle dertlerimiz yok.
Kendi aramızda darılsak da, barışsak da, en azından sağlık sorunlarımız diğer ülkelere göre daha ılımlı ve her geçen gün daha da olumlu olmaya doğru gidiyor.
Şöyleee ayaklarımızı uzatalım ve arkamıza yaslanalım.
Kendi memleketimizin huzuru inanın hiçbir ülkede yok.
Mutlu hafta sonları arkadaşlar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.