Sırlarımızla doğuyor sırlarımızla ölüyoruz
Bazı duygular kolay yakalanmaz.
Yıllarca bir isteğin peşinde koşarsınız.
Yaşadığınız her an size armağandır.
Acılar ve korkular ve arasına sığdırdığımız heyecanlar, alevli kıvılcımlar.
Peki! bu duygular olmasaydı, yaşamın rengini nasıl yakalardık. Bizi yoran pişmanlıklarımızdan, beynimizi işgal eden düşüncelerden nasıl kurtuluruz.
Kendimizi, gereksiz sahte cesurluklara teslim ederek suç mu işliyoruz.
Hüzünler de güzeldir. Çekilen çile, acı, insana kendini tanıması için önemli fırsatlardır aslında. Okumaktan bıkmadığım bir kitap, "Sana Gül Bahçesi Vadetmedim" deliliği, resmi tanımıyla akıl hastalığını anlatıyor. Asla yüzde yüz iyileşemeyeceğine ama yine de güzel günler göreceğine inanan bir başlığa sahiptir.
Deborah, kimlik kavramını yitirip içine kapanmış, zengin hayalleri ve mizah duygusuyla yarattığı kendi düşsel dünyasına sığınmıştır. İki dünyanın çatışmaya başlaması, Deborah'ın akıl hastanesine düşmesine neden olur. Greenberg'in kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı kitap, "Akıl hastalarının gizleri" üzerine pek çok ipucu taşırken, toplumun yerleşik değer yargılarına çarpıcı bir eleştiri de getiriyor, böylece "normal" kavramını sorgulamaya götürüyor bizi .
DÜŞMAN EN YAKINIMIZDA
Hepimiz sırlarımızla varız.
Hangimiz ne kadar saydam ve açığız.
Yaşadığımız her şeyi paylaşmak zorunda mıyız?
Kendi dünyamıza sakladığımız ve sadece kendi bildiğimiz yaşanmışlıklarımızla bu dünyadan göç ettiğimizde, hayatımızda kim bilir daha nelerimiz var. Bazen de öyle olması gerekmiyor mu? Hayat denen olgu gerçekten çok garip. Samimiyetin arkasındaki gizemlerimizle var olmaya devam edeceğiz. Yaşadığımız bu evreni hala çözmüş değiliz. Hangimiz sabah uyandığımız zaman yatağımızdan mutlu mutlu, gerinerek kalkıyoruz?
Huzurla kahvemizi yudumlayabiliyoruz?
Hele metropol bir şehrin içinde sıkışıp saniyeleri sayarak yaşıyorsanız.
Kim kime ne kadar dost-düşman bilemiyoruz. En yakınlarımız bir gün en azılı düşmanlarımız haline gelebiliyor.
İyi niyet nerede bitiyor anlayamıyoruz.
Herkesin kendi koruma alanı var ve bu alanın içinde kendi egolarıyla yaşıyor.
Kimsenin yanlışlıkla kuyusuna taş atamazsınız.
Hemen pençelerini çıkartıyor ve o anda, sizin en çok sevdiğiniz ve dostunuz zannettiğini kişinin maskeleri düşüveriyor. Hayal kırıklıkları biriktikçe torbanız doluyor ve siz artık kimseye güvenemez hale geliyorsunuz.
HAYAT BUMERANG MİSALİ
Hayat bumerang misali devam ediyor. Nesiller boyunca yaşadığımız duygular bizimle beraber eskiyor ve gelecek nesillere miras bırakıyoruz. Tecrübe dediğimiz duygu; hayal kırıklıklarının, yaşanmışlıkların, acıların, mutlulukların, kayıpların sonucunda oluşan tüketilmiş süreçler. Bunu anlamak için zaman harcamaya da gerek yok, hayat sizin elinize bilançoyu tutuşturuveriyor.
Başlangıçta her şey güzeldir. Henüz, tatmadığınız duyguların ne olduğunu bilmediğiniz için, coşkulu ve sevinçlisinizdir.
Hayat size kolay gelir. Evren sınavı başlamamıştır. Sonra birden gerçekler tek tek karşımıza çıkar ve gül bahçesinin dikenleri sarıverir bizi. Bu dünyaya canlı olarak gelmişsek hepimiz bu sınavlardan geçeceğiz... Selma; kocasının ihanetini, kapısını çalan tanımadığı bir çocuğun "Babam bize neden gelmiyor" sorusuyla karşılaştığında, Kezban; yıllardır biriktirdiği parasını, annesinin üvey kardeşlerine gizlice verdiğini öğrendiğinde, Sevda; çok sevdiği babasının aslında gerçek babası olmadığını anladığında, Sibel; en yakın arkadaşının eşiyle yıllarca aşk yaşadığını gördüğünde, Halime; temizlik yaparak dişinden tırnağında arttırdığı parayla aldığı evinin tapusunun sahteliğindeki şaşkınlığı ve acısıyla karşılaştığında, Sevgi; yıllarca babasız büyüttüğü çocuklarının, onu yaşlılığında huzur evinin bir köşesinde unuttuklarında, yaşadığımız hayatın gerçekleriyle yüz yüze geliyoruz. Hiç birimiz gül bahçesinde yaşamıyoruz. Allah hepimizi bu dünyadan az yaralı ve bereli ayrılmamızı nasip etsin. Boş bir dünyanın hoş sedası içinde avunuyoruz. Sırlarımızla doğuyoruz, sırlarımızla ölüyoruz.
Günün sözü
Sevgisi büyük olanın imtihanı da ağır olur.
(Anonim)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.