Çevre sorunlarına seyirci kalmayalım
Birleşmiş Milletler'in hazırladığı Dünya Nüfus Beklentisi raporunda 2050'de dünya nüfusunun 9.7 milyara yükseleceği belirtiliyor. Raporda ayrıca olağanüstü bir durum olmadığı sürece nüfusun 11 milyar olacağı öngörülüyor.
Tıp alanındaki teknolojik gelişmelerle birlikte, doğurganlık yaşının da yükselmesi nüfus artışında etkili oluyor.
Dünyamız iklim değişikliği gibi bir gerçekle karşı karşıya kalmışken, üstüne artan nüfus ve çevre katliamı da eklenince nasıl bir geleceğin bizi beklediği merak ediliyor.
Acaba bundan 30 sene sonra yaşanılabilir bir dünya bulabilecek miyiz? Su ve oksijen bulabilecek miyiz?
Son dönemlerde dikkatime 'sanal su değeri' ve 'su ayak izi' takıldı. Her iki konu da çok önemli.
Dünyada ilke defa John Anthony Allan tarafından 1990'lı yıllarda dile getirilen sanal su kavramı 'bir ürün veya hizmetin üretim sürecinde ihtiyaç duyulan temiz su' olarak tanımlanıyor. Hatta Profesör Allan'a bu çalışma 2008'de Stockholm Su Ödülü'nü kazandırdı. Allan, su sorunları ile tarım, iklim değişikliği, ekonomi ve siyaset gibi anahtar konular arasında bağlantıların gelişmesine katkı sağlıyor. Suyun sadece günlük yaşantıda tüketilen su ile sınırlı olmadığını belirterek, gıda ve tüm tüketim ürünlerinin ticaretinde ve tüm sektörlerin üretim döngülerinde kullanıldığına dikkat çekiyor.
SU TÜKETİM VERİLERİ
Konuyu örneklerle anlatmak gerekirse, ülkemizde bir çift deri ayakkabı üretmek için 8000 litre su, 1 pamuklu tişört (500 gr) için 4100 litre su, 1 bardak süt (200 ml) için 200 litre, 1 fincan kahve (125 ml) için 140 litre su harcanıyor. Kısaca üretimden tüketime kadar harcanan su miktarını gösteriyor ve oranlar üretim koşullarına göre farklılaşabiliyor.
Su ayak izi ise suyun sadece miktarını değil türünü, nerede ve ne zaman kullanıldığını gösteren bir kavram. Mavi, yeşil, gri su olarak üç tür olan su ayak izi, bu suların kullanım yerini de belirlemektedir.
Tarımsal üretim ile ilgili olan yeşil su bol yağış alan ülkeler, uluslararası ticarette karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olurlar. Mavi su, bir ülkenin mevcut su kaynaklarını gösterdiğinden, ülkenin su zengini olması üretim maliyetlerinin azalmasına imkan sağlar. Gri su ise kirliliği ifade eder ve çoğunlukla endüstriyel üretim ile ilgilidir.
Suyun bilinçsiz kullanımı, azami harcanması, yerel yönetimlerin kanalizasyon sularını nehir ve denizlere boşaltması ve fabrikaların atıklarını gelişigüzel boşaltması gibi sorunların çözümüne yönelik adımlar atılması memnuniyet verici, ancak yetersiz.
Bu konularda yaptırımlar ve denetimler artırılmalıdır. Sürdürülebilir kalkınma politikası için çevre konusunda yaşanılan bu sorunlar aşılmalıdır.
ORTAK ADIMLAR ATILSIN
Öte yandan bilim insanları küresel ısınmaya karşın en etkin ve masrafsız yöntemin ağaç dikmek olduğunu belirtiyor.
Birleşmiş Milletler'in iklim değişikliği ile ilgili yaptığı bir çalışmada, dünyada 1 trilyondan fazla ağaç dikilirse gelecek birkaç yıl içinde 830 milyar tonluk karbondioksitin bu ağaçlar tarafından emileceği vurgulanıyor.
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan raporda, Türkiye'nin de yer aldığı Akdeniz havzası, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgeler arasında gösteriliyor. Bu tehlike çanlarına karşın devletin, yerel yönetimlerin, tüm sektörlerin, STK'ların ve toplumun bilinçli olması ve ortak adımlar atması şart.
Ayrıca halkımızın iklim değişikliğine karşı duyarlı olması ve davranış değişikliği kazanması için kamu spotlarının yaygınlaşması gerektiğini düşünüyorum. Çevre konusunda toplum olarak değişim gösteremez ve gereken tedbir alamaz isek, olumsuz gelişmeler hepimizi üzebilir. Bu nedenle olabilecek tehlikeleri görüp iklim değişikliği ile mücadele noktasında bilinçli olmaya odaklanalım.
Çevre sorunlarına seyirci kalmayalım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.