Pek çok şey için erken aslında
Geçen ay arkadaşlarımla yeni Karaköy'ün meşhur mekanlarından Mürver'e gittik. Oradan çıkışta -artık nasıl bir coştuysak- içimize bir dans etme isteği geldi. Belki aylardır dans etmiyoruz. Disko benzeri bir yere gitmeyeli ise yıllar oldu. Bulduk böyle bir yer, geçtik içeri. Yüksek volümlü müzik.
Çevremizde bizden başka kırklarını devirmiş kimse yok. En yaşlı insan otuzlarında, o da garson. Bir eğlendik, bir eğlendik ki sormayın gitsin. Nadiren de olsa soluklandığımız anlarda, çevredeki -sözüm ona- gençlere baktım. Dans eden yok.
Birbirlerini kesiyorlar. Dans edermiş gibi görünenler sadece olduğu yerde yavaşça sallanıyor. Kalanları da cep telefonundan konum bildirme derdinde...
EĞLENMİYORLAR
Benim yarı yaşımda olan bu insanlar neden gerçekten eğlenemiyordu? Çünkü yaşları gereği, kendilerini tanıma evresini henüz tamamlamamışlardı. Hala kendilerini tanımlarken, hatta kendilerini sever, değer verirken başkalarına muhtaçtılar. Ancak ötekilerin (Özellikle de karşı cinsin) aynasında görebiliyorlardı kim olduklarını. Bu yüzden öncelikli ihtiyaçları beğenilmek, onaylanmaktı.
Bu yüzden önemsediklerinin yargılarına göre bir şekil alıyorlardı. Bu yüzden ya dans etmiyor, ya karşısındakini etkilyecek figürler sergiliyorlardı. Yani yaptıkları şeyin içinde her şey vardı ama, kendileri yoktu, ruh yoktu... Oysa biz kırklıkların umurunda bile değildi milletin bizimle ilgili yargısı. 'Kimse seyretmiyormuşçasına dans etmek' bu olsa gerekti. Bu yaşlarda yaptığımız hemen her şeyi kendimiz için yapıyorduk. (Tabii çocuklarımızı düşündüğümüz anlar haricinde.) Sorumluluk zincirinden kurtulabildiğimiz sürede, anda kalabiliyorduk.
SORUMLULUK KISKACI
Çocuk demişken; torun sevenler bilir. Torun, evlattan da tatlıdır. Saçma aslında! Nasıl evlattan tatlı olsun ki? Ama işte evlat yetiştirirken sorumluluk kıskacındasın.
Torunlarla ilgilenirken, sadece sevmenin ve keyif almanın derdindesin.
Şımarır mı derdi yok!
Yaşadığımız pek çok şeyi ilk yaşadığımız an, daha çok erken aslında...Bir şeylerden keyif alabilmek bile belli bir olgunluk, yaşanmışlık gerektiriyor. Okulu da erken okuduğumuzu düşünürüm.
Daha oyun oynayacağımız çağda okulla tanışırız. Sonra en deli çağımızda üniversite filan... Derdimiz asla öğrenmek değil, sınıf geçmektir. Çünkü yine, ilk derdimiz kendimizi kurtarmak, kendimizi gerçekleştirmektir.
Oysa geç yaşlarda üniversite okuyanlar ne de güzel okurlar! Çünkü sınıf geçme, ekmek parası kazanma amacıyla değil, saf bilginin izini sürmek için okurlar ve bilgiden, bilgi olduğu için keyif alırlar.
TAZELENME ÜNİVERSİTESİ
Ben tam da bu duygu ve düşüncedeyken, şöyle bir haberle karşılaştım: Sadece 60 yaş üstüne açık olan bir tazelenme üniversitesi kurulmuş. Örneğin Ege Üniversitesi'nin tazelenme programında şu dersler yer alıyormuş: Geriatri (Yaşlılık bilimi), Parazitoloji, Psikoloji, Hasta bakımı, Felsefe, Aikido gibi uygulamalı dersler, hatta bazı üniversitelerde miras hukuku bile öğretiliyormuş. Yaşlandıkça gençleşenler ve benim gibi artık her şeyi kendisi için yapmak isteyenlere harika bir haber!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.