Hükümetin sürdürdüğü açılım politikasını başından itibaren destekliyorum. Buradan ülkemizin huzuru ve geleceği için iyi sonuçlar çıkacağına inanıyorum.
Nitekim 34 örgüt üyesi ve sempatizanın elini kolunu sallayarak Türkiye'ye gelmesini, ardından çıkarıldıkları mahkemeden salıverilmelerini çok olumlu buluyorum. Bu işlemin böyle sonuçlanmasının bir tek anlamı vardır: Türk devletinin adaletine sığındığınız vakit gerekli merhameti görürsünüz.
Bu gelişmeleri muhalefet elbette eleştirecek ve hatta muhalefet dilinin en ağırıyla toplumu ajite edecektir. Bu bana göre dürüst ve ülke yararına bir siyaset değildir ama bu siyaseti yapma hakları olmadığı anlamına gelmez.
Tercihlerini yapıcı muhalefet yerine yıkıcı muhalefet olarak belirliyorlar. Burada benim kabul edemediğim husus, DTP denilen terör örgütünün apaçık uzantısı olduğu belli olan güruhun yaptığı eylemlerdir. Hükümet bir politika yürütüyor. Terörü çatışma olmadan bitirecek, bölge halkını tutsak alan gerilimi ortadan kaldıracak bir proje bu. Bu projenin bir boyutu da devlete karşı herhangi bir eylemin içinde yer almamış olanların tekrar normal insanlar gibi ailelerinin arasına dönmesinin sağlanması.
Bu DTP'li denilen çirkin insanlar, tüm bu olumlu gidişatı sabote etmek için her yolu deniyorlar. Apo canisinin resimleri meydanlarda, PKK paçavrası ellerde tam bir kışkırtma şovu yapılıyor.
Biliyorum, Türk halkı bu manzaralardan çok rahatsız. Ama benim halkımıza çağrım şudur: Sabırlı olalım. Bizim sabırsız davranıp onlar gibi davranmamızı istiyorlar. Çünkü, bu işin çözümünü istemiyorlar. Çünkü, bu iş çözülürse, bunların rant kapıları kapanacak. Havadan milletvekili olamayacaklar. O dağdan gelen PKK'lılar bunların elinde ne var ne yok alacaklar ve bunları parya haline getirecekler. Onun için istiyorlar ki, bizler ayağa kalkalım, sokaklara dökülelim ve hiçbir şey çözülmesin.
Hayır, bu tuzağa düşmeyeceğiz ve bu işi çözeceğiz.
ÜÇ KAMERA
Olayı hep beraber izledik. Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş Başbakan'ı ülkenin bir numaralı meselesine dair ana muhalefet partisi başkanından bir randevu talep ediyor. Üstelik bu randevuyu mektupla talep ediyor ki, görüşmeye verdiği önemi gösteriyor. Ana muhalefet lideri aynı şekilde bir mektupla bu davete olumlu cevap veriyor. Ardından ne olduysa Deniz Baykal bin dereden su getirmeye başlıyor.
Dediği şu: "Bu görüşmeyi eğer üç tane kamera konursa ve kaydedersek kabul ederim."
20 yıldır siyaseti takip ederim, bu kadar çirkin, bu kadar terbiyesiz bir siyaset hiçbir dönemde görmedim. Bu ülkede İnönü-Bayar kavgaları yaşandı, Demirel-Ecevit kavgaları yaşandı, Çiller-Yılmaz kavgaları yaşandı ama bu insanlar memleket meselesi söz konusu olunca aralarındaki mücadeleyi bir yana bıraktılar ve hemen görüştüler.
Bu CHP Türkiye'nin iktidarına talip üstelik. Allah tüm Türkiye'yi böyle bir felaketten korusun.
Aslında Başbakan Erdoğan çok sabırlı bir adammış. Baykal'ın bu çirkin ötesi davranışına yine makul sözlerle cevap verdi. Ayrıca o toplantıya gitmeme kararı da çok yerinde bir karardı. Kendi ülkesinin Başbakanı'na bu şekilde davranan birinden ne vatana ne de millete bir hayır gelir.