Bir belge anısı
Ben bunun neden böyle olduğunu düşünüyorum ve sanırım artık cevabını biliyorum. Basit bir nedeni var bu durumun: Türk halkının demokratik bilinç düzeyindeki gözle görülür yükselme. Kabul etmek gerekir ki muhalefetin ve askerlerin 28 Şubat ve 27 Nisan'da yaptıkları ahmakça hatalar halkı kendi kaderine ve kendi egemenlik alanına hakim olma konusunda epeyce bir cesaretlendirmiş gözüküyor.
Bu nereden bakarsanız bakın olumlu bir gelişmedir ve tam da cumhuriyetin görmeyi arzu ettiği milli uyanıklığı ve toplumsal kaliteyi ifade ediyor. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" paradikması cumhuriyetin olmazsa olmazı ise, rejimin patronu asker veya bir başka güç odağı değil, milletin kendisi ve onun temsilcileri olacaktır, bu kadar basittir.
***
Daha önce Genel Kurmay'da hazırlanmış yasadışı belgelerden söz ettim. Şimdi bunlardan birinden söz edeceğim. Anlatacağım olayın içinde yaşamış biri olduğum için ayrıntılara birinci elden vakıfım. 1996 yılının Mayıs ayı idi sanırım. Polis İstihbaratın Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan ele geçirdiği bir belge hükümetin diğer kanadının lideri Tansu Çiller'e ulaşmıştı. Çiller'le belgeyi inceledik, belgede yazılanlar korkunçtu, gözlerimize inanamadık. Türk ordusunun içinden bazı askerler, çeşitli şekillerde kategorize ettikleri Türk halkının bir bölümünü düşman tanımlamasına tabi tutuyor ve savaş ilan ediyordu. Bu belge ve devamındaki belgelere bakınca tüm bu hazırlıkların emir komuta içinde yapıldığını ama buna rağmen BÇG adında bir cunta yapılanması tarafından yönlendirilmekte olduğunu görüyorduk. Evet polis istihbarat "Polis Salahiyet Kanunu'nun 7. Maddesi"ne dayanarak bir istihbarat faaliyeti gerçekleştirmiş ve bir cuntayı ortaya çıkartmıştı. Bütün bu işlerin altından hep birinin ismi öne çıkıyordu: Çevik Bir. Çevik Bir, hiçbir özelliği olmayan, aldığı dış görevlerde başarısız olmuş kifayetsiz muhterisin birisiydi. Şimdi ülkesinde darbe peşindeydi. Çiller, general Bir'i görevden almaya yeltendi ama Demirel'e güvenemedi. Güvenmekte de yerden göğe kadara haklıydı, nitekim bir süre sonra Cumhurbaşkanı Demirel'in de bu girişimlerin dolaylı destekçisi olduğu tarihe mal olmuş bir hakikat olarak ortaya çıkacaktı.
***
Hikaye şöyle devam eder: Çiller'le yaptığımız değerlendirmelerde bu yasadışı belgeyi Başbakan Erbakan'a vermeyi uygun gördük. Başbakan Erbakan da aynı belgeyi götürüp gereğini yapması için Cumhurbaşkanı'na verdi. Cumhurbaşkanı Demirel, darbelere maruz kalmış ve geldiği her makamı demokrasiye borçlu olan Demirel, bu darbe belgesini alınca ne yaptı dersiniz? Şunu yaptı: Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yı çağırıp söz konusu cunta belgesini eline tutuşturdu ve "Arkadaşlar biraz daha dikkatli olsunlar" dedi. Sonra ne oldu? Askerler ve Demirel elbirliği ile Türkiye Cumhuriyetinin Türk milleti tarafından seçilmiş ve kısa ömrüne rağmen demokrasi tarihimizin en başarılı hükümetlerinden birini yıktılar; evet resmen ve alenen yıktılar ki, bu sürece de darbeler tarihimizde 28 Şubat müdahalesi deniyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.