RefahYol iktidarı döneminde tanıdım onu. Güven veren bir diplomat-bürokrattı. Biz hükümete yakın çalışan insanların gözünde saygın biriydi. Demokrat görünüyordu. Türkiye'nin AB ve AB üyesi olmadan Gümrük Birliği üyesi olma yolunda verdiği olağanüstü mücadelesi dikkat çekiciydi. Kuzey Irak Kürtleri ile yakın ilişkilerin mimarı da bir bakıma oydu. Ankara süreci Barzani-Talabani ve Türkmenlerin devlet olarak muhatap alındığı sürecin adıdır ve bu süreci o yönetmiştir. Bu diplomattan ilk kuşkulandığım olay Bosna savaşında "Boşnakları değil Sırpları" gözeten bir tutum takınmasıydı. Dış işlerinde Boşnaklara fazlaca "angaje" olduğumuzu düşünen ve milli çıkarlarımızın "Sırplarla işbirliği"nden geçtiğine inanan bir ekibin liderliğini yapmaktaydı. Bu kişi hakkında kuşku duyduğum ikinci olay şuydu: Genel Kurmay Başkanlığı'na çok fazla gidip geliyordu bu bürokrat. Yıllar sonra dönemin Genel Kurmay Başkanının medyaya yansıyan ses kasetinden anladık ki o kişi askerlerle birlikte çalışıyormuş; daha doğrusu, askerlerin sivil idare içerisindeki adamıymış.
***
Emekli olduktan sonra CHP milletvekili olan Onur Öymen'dir bu kişi. Bir emekli diplomatın siyasete girdikten sonra bütün bir devlet hizmeti boyunca edindiği tecrübe ve birikimi siyasete yansıtmasını ve ülkesine böyle hizmet etmesini beklersiniz değil mi? Hayır, Onur Öymen böyle biri olmadı, olamadı. Ortaya tam bir "negatif fenomen" çıktı. İnanılmaz bir şey ama karşımızda şekillenen yeni tipoloji beşinci sınıf köhne bir faşizmin CHP'deki temsilcisi görünümündedir. İşte siyasete girdikten sonra demokrasiyse inanan herkesi tiksindirecek kadar kötü bir profil sergileyen Onur Öymen'in marifetleri:
Tarih 27 Nisan 2007'dir. Ergenekoncular bir askeri darbeyi beceremeyince hükümeti yıkma işini CHP ve yargıya havale etmişti. CHP ve Baykal çılgın gibi açıklamalar yapmakta ve "367 hukuk sahtekarlığı"nın arkasına sığınarak demokratik nizama alenen suikast düzenlemekteydi. 367 kararı CHP'nin çabasıyla Anayasa Mahkemesi'ne gittiği günün gecesi TSK'nın internet sitesinde bir muhtıra yayınlandı. Tablo tek kelimeye vahimdi. Resmen demokrasiye müdahale ediliyordu. Bu durumda varlığını demokrasiye borçlu siyasetçilerden ne beklersiniz? Bu müdahaleye karşı çıkmayı değil mi? Onur Öymen söz konusu ise hayır. 28 Nisan sabahı Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen bu olay tüm televizyonlarda tartışılıyordu. Hiç unutmuyorum, CNN Türk siyasilere canlı yayından bağlanıyordu. Ekranda Onur Öymen vardı. Spiker "safça" şu soruyu soruyordu Öymen'e: "Bu bildiri çok sert değil mi acaba?". Onur Öymen hançeresi yırtılırcısına ve çıldırmışçasına bağırıyordu. "Ne münasebet, az bile söylemişler, bu hükümet daha fazlasını hak etmiştir".
***
Onur Öymen'in demokrasi ayıpları bundan sonra da devam etti. Tarih 22 Temmuz 2007. Genel seçimler yapılmış. Türk milleti darbecilere, onların uşaklığını yapanlara, TBMM üzerinde vesayet kurmaya çalışanlara tokadı indirmişti. Ülkede yaşayan her iki kişiden biri olayların mağduru Ak Parti'ye oy verdi. Demokrasiye inanan bir siyasetçiden bu seçim sonuçlarına dair nasıl bir tutum beklersiniz? "Halkın kararıdır saygı duyuyoruz" demesini-en azından- beklersiniz değil mi? Normal bir insan için bu böyle; ancak söz konusu olan Onur Öymen'se şöyle feci bir cevap alırsınız: "Bu sonuç irrasyoneldir". Yani ne demek "irrasyonel" olmak? Bu milletin ortaya çıkarttığı seçim sonucunu ciddiye almamalıdır. Söylenen bu. Ve bu siyasetçinin son icraatı: 10 Kasım 2009 tarihinde TBMM'de "açılım" oturumu yapılıyor. CHP sözcüsü Onur Öymen ulusal birliğin mabedi TBMM kürsüsünde bombayı patlatıyor. Dediği şu: "Kürt sorununu 1937'de Dersim'de nasıl çözdük ise şimdi de öyle çözelim". Kısaca sözlerinden çıkan mana bu. Sabiha Gökçen'in yaptığı gibi "F16'ları uçuralım ve bombalayalım" demeye getiriyor sanki.
İşte buna ben onursuz ve bölücü siyaset diyorum. Bırakın siyasetçi olmayı insan olan bu sözleri söylemez.