Kahramanın ölümü
İLK YİRMİBEŞ YIL
Denktaş'ın 60 yıllık mücadele tarihini üçe ayırmak gerekir. İlk 25 yılda karşımızda bir mücahit savaşçı vardır. İkinci 25 yılda bir devlet adamı, bir devlet kurucusu ve büyük bir diplomat var. Son 10 yılda ise biraz kırgın, biraz hüzünlü ve fakat her zaman kararlı ve umutlu bir bilge adam. Kısaca bu 60 yıllık benzersiz hikayenin ana hatlarına değinelim: 20'li yaşlarda genç bir avukattır Denktaş. Londra'da hukuk tahsil etmiştir. Onun arkadaşları bana, "Eğer avukatlık yapsaydı, dünyanın en iyi avukatlarından birisi olabilirdi" demişlerdi. İyi bir avukat namzedidir ama aynı zamanda yüreği yanardağlar gibi kaynayan bir milliyetçidir. Kıbrıs Türklerine yapılan ayrımcılık, Rum baskısı her zaman onun milliyetçi ruhunda yaralar açmaktadır ve buna isyan etmektedir. Bu arada keskin zekasıyla ve canlı sezgileriyle bir gerçeğin daha farkına varır: Rumlar Kıbrıs adasının tamamına hakim olmak için sinsi planlar yapmaktaydılar. Amaçları 'Enosis', yani adayı Yunanistan'la birleştirmekti. Denktaş bu çalışmaları görüyor ve çok rahatsız oluyordu. Yavaş yavaş etrafındaki Türklere gelmekte olan tehlikeyi anlatmaya başlamıştı. Ama olaylar çok hızlı gelişmekteydi. Anavatan Türkiye'nin bu tehlikeden mutlaka haberdar edilmesi gerekiyordu. Nitekim yolu Ankara'ya uzandı Denktaş'ın. Türk yetkililere durumu, gelmekte olan tehlikeyi anlattı.
İktidarda Demokrat Parti vardı. Ancak, Kıbrıs konusuna yeterince ilgi gösterilmiyordu. Çünkü Kıbrıs üzerinde en ufak bir hukuki-siyasi hakkımız bulunmuyordu. Adayı, Abdülhamit zamanında İngilizlere vermişiz, onlar da ilhak etmişlerdi. Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, "Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur" diye açıklama yapıyor ve Kıbrıs'a siyasi uzaklığımızı teyit ediyordu. Ama Türkiye'de çok uyanık, çok vatansever bir başbakan vardı, Menderes vardı. Durumu hemen kavrıyor, Denktaş gibi milliyetçi Kıbrıslı gençlerle görüşüyor ve derhal 'gereğinin yapılmasını' emrediyor.
Rauf Denktaş'ın mücadele tarihinde Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu ismi çok önemli bir yer işgal eder. Bu iki devlet adamı tehlikeyi görmüş ve devleti harekete geçirmişlerdir. Başvekil Menderes, Fatin Rüştü Zorlu'ya 'gereğinin yapılmasını' emreder, Zorlu da dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı'na aynı emri aktarır. Kıbrıs'ta Türklerin hayatını, varlığını ve çıkarlarını korumak için bir mukavemet teşkilatı kurulacaktır. Ordunun 'Özel Harp Dairesi' ilk yurtdışı operasyonunu böylece başlatır.
Ankara'da Tuna caddesinde 3 katlı bir binada başlayan kuruluş çalışmalarının her aşamasında genç Denktaş tabii ki vardır. Menderes ve Zorlu bu operasyon için gerekli her türlü imkanı sağlamışlardır. Bu operasyon, yani 'Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kurulması ve faaliyete geçmesi dünyadaki en başarılı özel harp uygulamalarından biri olarak kabul edilir.
MÜCAHİT DENKTAŞ
Denktaş yolunu çizmiştir. Kendisini Kıbrıs Türk Toplumu'na adamıştır. Anavatanın desteğiyle Kıbrıs Türklerinin varlığını garanti altına alacak bir ortamı hazırlayacaklardır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'na kadar 25 yıl bunun için çalıştı Denktaş. Bu mücahitlik evresinde sayısız hayati tehlikeler atlattı. Yerine göre insan taşıdı, yerine göre silah taşıdı adaya. Birkaç kere Rumların eline düştü. Bir keresinde kurşuna dizilmekten son anda kurtuldu. Ama verilen mücadele çok başarılı olmuştu. Artık adada Rumlara boyun eğmeyen, gerektiğinde silaha silahla cevap verebilen dinamik bir örgütlenme vardı. Denktaş bu örgütlenmenin en önemli unsuruydu. O mücadeledir ki Türkiye'ye Karlofça Anlaşması'ndan bu yana belki de en önemli diplomatik zaferini kazandırmıştı. Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı'nın o müthiş mücadelesi Londra ve Zürih'te Türkiye'yi Kıbrıs masasında yer sahibi yapmıştı. Gerçekten Londra ve Zürih anlaşmaları bir diplomatik zaferdi.
Türkiye Kıbrıs'ta söz sahibi olmuştu. Bir garantör ülkeydi artık. Üstelik bu anlaşmaya göre Kıbrıslı Türkler de adada yönetime ortak olmuşlardı. Nitekim Türkiye 1974 müdahalesini bu anlaşmaların kendisine tanıdığı haklara dayanarak yapabilmiştir. Denktaş böylesine büyük gelişmelere tesir etmiş bir aksiyon adamıydı.
İKİNCİ YİRMİ BEŞ YIL
1974 Kıbrıs Barış Harekatı başarıyla tamamlanmış, Kıbrıs Türkleri kurtarılmıştı. Türkiye adanın önemli bir kısmını güvenli bölge haline getirdi. Artık hiçbir şey eskisi olmayacaktı. Türkiye için de, Rumlar için de, Kıbrıs Türkleri ve tabii Denktaş için de yeni bir dönem başlıyordu. İşte o günden sonra mücahit Denktaş yerini diplomat Denktaş'a bırakacaktır. Hem de dünyanın namlı diplomatlarından birisi olacak Denktaş'a...
Dr. Fazıl Küçük'ün ölümünün ardından Kıbrıs Türklerinin lideri o olmuştur. 1983 yılına kadar bütün uluslararası platformlarda, diplomasinin bütün labirentlerinde, Türkiye ile tam bir uyum içinde toplumunun hukukunu korumaya çalıştı. Dünya çok kısa bir zaman içinde karşılarındaki adamın ne kadar zeki, kurnaz, külyutmaz biri olduğunu anladı. Düşmanlarını veya muhataplarını çıldırttı, ancak bütün düşmanları ve muhatapları ona hep saygı duydular. Müzakerelerin en gerildiği noktada cebindeki küçük fotoğraf makinesini çıkarıp herkesten poz alması ve birden tansiyonu düşürmesi onun ustalık karelerinden biridir. Uzun yıllar mücadele ettiği Rum lider Kibriyanu, anılarında ondan saygıyla bahseder.
1983 yılı lider Denktaş'ın hayatında yeni bir evrenin başlamasını ifade eder. Bölünmüş bir Kıbrıs vardır ve Türkler kendi devletlerini kurmak istemektedirler. Aslında o günkü tartışmalara, bugüne intikal eden belgeler üzerinden baktığımız zaman şunu görürüz: O günkü Türkiye yöneticileri ayrı bir devlet için çok istekli değildir. Çünkü dünyanın böyle bir emrivakiye karşı çıkacağı düşünülmektedir, ancak Denktaş ve onun etkilediği çevreler ayrı bir devletin ilanı konusunda ısrarlıdırlar. Nitekim Denktaş'ın dediği olmuş ve KKTC kurulmuştur. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'tır. O günden 2000'li yılların başına gelene kadar yine çok yoğun bir diplomasi trafiği yaşadı Denktaş. Bu arada KKTC'yi yargısı işleyen, toplumsal düzeni olan, Türkiye'ye bağımlı ama özgür ruhlu insanların yaşadığı bir devlet haline getirdi.
2000'Lİ YILLAR
60 yıllık mücadele tarihinin son on yılına girmişti. Dünyada çok şey değişmişti. Soğuk Savaş bitmiş, eski kavgaların yerini yeni kavgalar almıştı. Yeni güç merkezleri oluşmuştu. Türkiye'de yeni bir hükümet vardı. AK Parti hükümeti Kıbrıs konusunda Türkiye'yi bekleyen tehlikeleri görüyordu. Artık Rumların sürekli olarak Türkiye'ye mevzi kaybettirmesinin önüne geçilmeliydi. Yeni politikalar denenecekti. Riskli olsa da denenecekti. Nitekim Birleşmiş Milletler'e 'biz varız' dendi. BM Başkanı Kofi Annan'ın hazırladığı bir çözüm planına onay verildi. Türk hükümeti önceleri Denktaş'la bir uyum ve birlikte çalışma yolu aradı. Çünkü Denktaş büyük bir isimdi ve onun yüksek itibarı herkesin dikkatli olmasını zorunlu kılıyordu. Ama ömrünü Kıbrıs davasına adamış olan Denktaş çok katıydı. O her zaman meydanlarında kanla kazanılan başarıların masada elimizden alınacağını düşünüyordu. Onun için önemli olan verilecek garantilerdi. Bunları vermedikleri sürece hiçbir anlaşma Kıbrıs Türkünün ve Türkiye'nin çıkarına değildi. Türk hükümeti ise bu şekilde sürdürülecek bir pozisyonun hem Türkiye'ye hem de Kıbrıslı Türklere telafisi mümkün olmayan zararlar vereceğini düşünüyordu. Avrupa Birliği ülkeleri Kıbrıslı Rumları birliğe alacaklarını söylüyorlar ve adanın tamamını AB'ye almak için Annan Planı'nın onaylanmasını şart koşuyorlardı. Türkiye buradan bir fırsat yaratmak isterken Denktaş buna karşı çıkıyordu. New York'ta ameliyat masasında Abdullah Gül'ün ısrarıyla Annan Planı belgesini imzalamak üzereyken, şu anda Ergenekon davasında yargılanan bir darbeci kuvvet komutanı telefon ediyor ve "Sakın imzalama, Türkiye'de çok şey değişecek" diyordu. Yani komutan, Denktaş'ı açıkça 'darbe yapacağız' diye kandırmıştı. Komitacı gelenekten gelen Denktaş'ın kafası bu telefonla iyice karışmış ve o belgeyi imzalamamıştır. Bana göre bütün hayatı boyunca yaptığı tek hata da buydu. Zira o belgeyi imzalamadığı için Kıbrıslı Rumlar bugün Avrupa Birliği üyesidir ve birkaç yıl sonra da AB Dönem Başkanı olacaklardır.
SON YILLAR
Son yılları biraz üzüntülü geçti. Türk hükümetiyle arası pek yoktu. Türkiye'de Ergenekoncu ve darbeci çevreler onu hep kullanmak, Türk halkı üzerindeki itibarından yararlanmak istediler. Buna rağmen Türk yöneticiler ona hep saygılı davrandılar. Son yıllarında bile Kıbrıs davasından hiç kopmadı. Sürekli konuştu ve yazdı. Rakibi olan Kıbrıslı politikacılara bir tür danışmanlık yapmaya devam etti. Mehmet Ali Talat başı sıkıştığı vakit Denktaş'ın yanına koştuğunu açıklamıştır. Kıbrıslı Türkler arasında onu eleştirenler vardı ama ona herkes saygı duyuyordu. 2003-4 yıllarında kendisiyle görüşmelerim olmuştu. Kafasının biraz karışık olduğunu görüyordum. Ancak Kıbrıs'a dair görüşlerinden bir milim bile sapma göstermiyordu. Geçen yıllar onun Kıbrıs'la ilgili pek çok konuda aslında haklı olduğunu ortaya koyuyor. Şimdi Kıbrıs yeni bir safhaya giriyor. Onun hep istediği gibi belki de bağımsız bir devlet olarak tanınma istenecek. Bu, şu anlama geliyor: Denktaş'ın kurucu ruhu Kıbrıs halkına ilham vermeye devam edecek.
Dava adamları ölümsüzdür. Denktaş bana göre böyle bir ölümsüz kahramandır. Kendisinin bana verdiği, "Kalbimin Sesi" adlı kitabı onun aynı zamanda ne kadar duygulu biri olduğunu gösteriyor. Ve tabii inançlı. O kitap aynı zamanda küçük bir Kuran tefsiri. Mücadele ederken ihtiyaç duyduğu güç ve enerjiyi belli ki oralardan alıyordu.
Kesin olarak inanıyorum ki Rauf Denktaş bütün Türklük aleminin en büyük kayıplarından biridir. Türklerin içinden çıkmış birinci sınıf bir devlet adamıdır. Onu farklı ve tarihi kılan özellikleri arasında ömrü boyunca savaşların her türlüsünü yaşaması vardır.
Başta sevgiyle bağlı olduğu eşi Aydın Hanım'a, oğlu Serdar Denktaş'a ve bütün Türk İslam alemine başsağlığı diliyorum.
Not: Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kuruluşu ve Denktaş'ın rolünü detaylı olarak görmek isteyenler, emekli Albay İsmail Safa'nın 'Aslında Hiç kimse Uyumuyordu' adlı çok değerli kitabına bakabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.