Şimdi "acıtma" zamanı
Milletler arası bu tür sorunlarda sakin olmak, "teenni" içerisinde hareket emek esastır. Esasen Türkiye gibi bir ülkeye de yakışan tutum budur. En nihayetinde diplomasinin "mütekabiliyet esaslarını" işletirsiniz ve muhatabınıza aradaki ilişkileri bozmadan gerekli davranışları sergilersiniz. Ancak, bu öyle bir şey değil; bu işin altında Türkiye'ye karşı küresel bir yamyamlık görüyorum. Oryantalist bir kıskançlık ve öfke, kendini bütün boyutlarıyla hissettiriyor. Dünyada ve bölgede giderek güçlenen yıldız bir ülkeye çelme çatmak gibi bir "haçlı ruhu" devrede sanki.
***
"Şimdi acıtma zamanı" demem o yüzden. Mahallenin çakalı işi azıtıyor ve etrafına sürekli çakal topluyorsa, üstelik de mahallenin kadınını kızını taciz etmeye başlamışsa, yapılması gereken bellidir: Kalabalık bir yerde, o çakalın burnunun ortasına öyle bir yumruk vuracaksın ki, burun kemiği beyninin içine saplanacak. Mahalle için tehdidin önü böyle kesilir; başkaları için ibret de böyle çıkar ortaya. Şimdi muradımızı biraz daha açalım: Büyüyen ve güçlenen Türkiye'ye birileri çelme takmak isteyecekti zaten. Bu beklenmesi gereken bir şeydi. Şansımıza Fransa düştü, iyi de oldu. Çünkü bu ülkenin burnuna vuracağın yumruğun bir anlamı da var. Bir vakitler vatanımızı işgal etmiş, Ermenileri kullanmış bir ülke Fransa. Üstelik 70'li yıllarda canımızı yakan Asala terörünün en büyük destekçisi. Şimdi bu ülkeyi cezalandırmak, canını fena halde yakmak farz hale gelmiştir. Bedeli ağır olabilir. Mahallenin çakalının burnunu çökerten delikanlı için de büyük risk vardır ama mahallenin namusunu kurtarmak esastır; gerisi teferruat.
Ben olağan ağır tedbirlerden söz etmiyorum burada. Bir şey de önermiyorum, ancak öyle yöntemler bulunmalı, öyle büyük bir diplomatik, ekonomik ve sosyal yaratıcılık sergilenmelidir ki, bundan sonra bu işlere kalkışmayı düşünenlerin midesine bulantılar girmeli. Elbette meşru yöntemlerden söz ediyorum. Türkiye bunu yapabilir, her türlü zararı göze alıp yapmalıdır. Zira dünya kamuoyunun önünde Fransa'yı açık bir biçimde cezalandıramazsak, Türkiye'ye dönük bu tacizler, bu aşağılamalar, bu hafife almalar sürüp gidecektir. İşte Mayıs ayı geliyor; ABD Temsilciler Meclisi, Ermeni Soykırım Yasa Tasarısını yeniden gündemine alacak. Şunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok: Türkiye bu kez Fransa'yı canını acıtacak biçimde cezalandırmazsa, başta ABD olmak üzere, dost ülkelerden dahi bu densizlikleri beklemeliyiz.
***
Stratejik düşüncenin bir kuralı var: Çoğu kez "çıkış yolu fırsatı"nı, sizin çok aleyhinize gibi görünen olayların içinde yakalarsınız. Biz, "soykırım yaptık" demek gibi, hem tarihi gerçeklere, hem bu milletinin izzeti ve şerefine aykırı bir ahmaklık yapmayacağımıza göre, Ermeni meselesi üzerinden kurulan kumpası parçalayıp dağıtmak durumundayız. İşte Fransa, üzerinden bütün dünyaya mesaj sarkıtacağımız bir "denek" olarak elimize geçmiştir. Sabıkalı bir ülkedir, başında da bir "soytarı" vardır.
Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında konuşuyordu. Fransa'ya dair ne söyleyeceğini herkes gibi ben de merak ediyordum. Başbakan beklenenin aksine sakin bir konuşma yaptı. "Küçük adamlara Türkiye'nin düşmanlığı bile bir atıfettir" diyerek olayı alabildiğine küçük göreceğinin işaretini verdi. Konuşması, eğer gelişmelere klasik reflekslerle yaklaşacaksak, çok dengeli ve güzel bir konuşmaydı. Elbette bu da bir politikadır ve bir mantığı vardır; ancak, ben ısrarla yukarıda dile getirdiğim harekat tarzını öneriyorum.
Unutmayalım: Mahallenin çakalının, etrafına adam toplamadan ve ırzımızı pay mal etmeden, behemehal burnu kırılmalıdır.
Gücün zekice, yaratıcılıkla ve meşru bir biçimde kullanılmasıyla tabi...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.