Hüseyin Kocabıyık
Dindar gençlik yetiştirmek...
Başbakan Erdoğan'ın "Dindar gençlik yetiştireceğiz" şeklindeki açıklaması eleştiriye son derece açık bir nitelik taşıyor. Bu açıklamaya karşı çıkarken "Devletin dindar bir gençlik yetiştirmek gibi bir görevi mi var?" diye sorabilirsiniz ve üstelik bu soru son derece haklı bir soru olur. Veya demokrasiyi savunan biri olarak "Kemalist tek tipçilikten kurtulduk derken şimdi de 70 sene muhafazakar tek tipçilikle mi uğraşacağız?" diye hayal kırıklığınızı ve endişelerinizi dile getirebilirsiniz. Bu endişelerin de makul bir yanı olduğu söylenebilir. Ancak benim anlamadığım şu: Hayatının son 20 yılını demokrasi mücadelesiyle geçiren ve bugünlere gelene kadar bir siyasetçinin yaşayabileceği bütün acıları yaşamış olan bir başbakanı böyle bir kalemde çizivermek, ideoloji izbelerinden hemen "irtica, gericilik" kavramlarını çıkarıvermek adil bir davranış oluyor mu? Başbakan Erdoğan bu açıklamayla gerçekte ne demek istedi, hangi sosyolojik vurguyu yapmayı düşündü diye bir tecessüsün olmaması benim anlayamadığım. Lafı uzatmayayım, benim Başbakan'ın "Dindar gençlik yetiştireceğiz" sözünden anladığım şu: Toplum dediğimiz yapı bir kültürün ve o kültürü taşıyan bir geleneğin sahibidir. Toplumun bütün hareketlerini belirleyen bu kültürü en fazla etkileyen unsur din. Nitekim Türk toplum hayatını etkileyen bir numaralı unsur Müslümanlık kültürüdür. Bir başbakanın geleneklerle yaşayan ve bizi bir arada tutan bu kültürün geliştirilmesini, bu kültüre sahip ve sadık bir gençliğin yetiştirilmesini arzu etmesinden daha doğal ne olabilir? Bunun bir anayasal görev olduğunu filan hatırlatmaya gerek yok. Alain de Botton'un "Ateistler İçin Din" (*) isimli yeni çıkan kitabını şu aralar Başbakan Erdoğan'a köpürenler keşke okuyabilseler. Alain de Botton, "Dinlerde seküler hayatın en inatçı ve ihmal edilmiş hastalıklarının birkaçını dindirmek için yararlanabileceğimiz çok sayıda, yetenekli kavramlarla dolu bir deponun bulunduğunu keşfedebiliriz" diyor. Bunları dedikten sonra şu önemli gerçeğin altını çiziyor: "Dinden uzaklaşırken ahlak sözcüğünden korkar hale geldik." Başbakan'ın açıklamalarına bir de bu perspektiften bakmaya ne dersiniz?
***
Bir anı benden: Yıl 1992 yılıydı. Merhum Aydın Menderes ve benim de aralarında bulunduğum bir grup genç, dünyadaki değişimleri anlamaya ve onları kendi ülkemiz için yorumlamaya çalışıyorduk. O aralar ünlü Fransız dergisi NPQ'da bir mülakat yayınlanmıştı. Konuşan kişi ABD Başkanı Carter'in Ulusal Güvenlik Danışmanı ve düşünür Zbigniew Kazimierz Brzezinski'ydi. Şunu söylüyordu mülakatta: "Laik sistem Batı'yı taşıyamıyor, Avrupa yeniden Hıristiyanlığın değerlerine geri dönecektir, bu kaçınılmaz." Batı'da hiç kimse "Bu adam ne diyor" diye feryat etmedi. Bu tartışma üzerine Stonlar, Kepeller ve başkaları kitaplar yazdılar. Entelektüel zeminlerde tartışıldı bu tez. Bizde öyle mi oluyor?
***
Bir de hatırlatma: Tony Blair uzun yıllar iktidara gelemeyen İngiliz İşçi Partisi'ni 1997 yılında yeniden iktidarla buluşturdu. Programının üç ana modülü vardı. Biri serbest pazar vaadi, diğeri AB'ye daha çok uyum, bir de bilin bakalım ne vaat etti İngiliz halkına? Tamı tamına şunu: "Hrıstiyanlığın değerleriyle yeniden barışacağız." Tony Blair ve partisi yüzde 67 oy aldı İngiliz halkından. Sizce dini siyasete alet mi etti Blair? Aynı Blair, başbakanlığı bıraktıktan sonra Katolikliğe geçti ve dini değerlerin geliştirilmesi-toplum ilişkileri üzerine çalışmalarına devam ediyor.
Başbakan Erdoğan modern dünyanın çok önemli bir konu başlığını gündeme getirmiştir. Eski düşünce alışkanlıklarımızı geri çağırmak yerine birazcık dünyayı anlamaya ne dersiniz?
(*)
Alain de Botton; Ateistler İçin Din; Türkçesi Ayşe Ece, Sel Yayınları, İstanbul, 2012)
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.