Yürütmeye yargı müdahalesi
***
Kimse söyleyemez. Ortada tuhaf bir durum var ve bu durumun tam adını ben burada söyleyeyim: yargı erkinin içindeki bazı yargı bürokratları doğrudan doğruya yürütme erkinin inisiyatifiyle gelişen bir sürece müdahale etmişledir. Bu müdahale, yargının yasal-anayasal denetim görevi kapsamına giren bir nitelik taşıyor olsaydı, bundan hepimizin memnun olması icap ederdi. Ancak, şayet MİT'in Oslo görüşmesinden dolayı böyle bir hukuki süreç başlatılmışsa, bu millet iradesini temsil eden Hükümetin, netameli bir memleket sorununu çözme yeteneğini baltalamaktan başka bir sonuç doğurmaz. Ortada Başbakan'ın emri ve Hükümetin iradesiyle başlatılmış bir çözüm süreci var. Bu süreç Türkiye için hayati bir etnik sorunu, devleti de devreye sokarak, siyasi araçlarla çözmeyi amaçlıyor. Ve daha önemlisi bu süreç bitmedi, devam ediyor. Tam bu noktada yargı bürokrasisi "Hayır, ben bu çözüm şeklinizi meşru ve yasal bulmuyorum" dercesine ilgili aktörleri "topal ördek" konumuna sokan bir yargı süreci başlatıyor. Bu ifade daveti yapıldıktan sonra, dava açılmış açılmamış bir önemi yok. Bu saatten sonra mesela MİT Müsteşarı Hakan Fidan Türkiye için hangi kritik görevi eskisi kadar güçlü bir biçimde yapabilir?
***
Gelelim meselenin en can sıkıcı kısmına: Ben bu gelişmenin "bitti, yenildi" denilen statükonun hiç beklenmedik bir yerden, hiç beklenmedik bir biçimde kafa kaldırması olarak görüyorum. Anlıyoruz ki 70 yıllık statüko ve zihniyet kalıbı öyle birkaç senede ortadan kalkmıyor. Can sıkıcı durum dediğim de şu: Yargı kaynaklı bu gelişmeler, sanki doğrudan doğruya Başbakan Erdoğan iktidarını ve uygulamalarını hedef almış görüntüsü veriyor. Geçtiğimiz haftaların gündemini hatırlayalım: Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklanıyor. Başbakan özenli ve dikkatli bir dille İlker Başbuğ'un tutuksuz yargılanmasını arzu ettiklerini söylüyor. Bu açıklamayı yaptığı saatlerde Özel Yetkili Savcılar emekli orgeneral Hurşit Tolon'u tutukluyorlar. Ardından İlker Başbuğ'un tutuksuz yargılanma talebini de reddediyorlar. Bu gelişmelere bir yenisi daha ekleniyor o günlerde. Ana muhalefet Partisi lideri hakkında dava açılıyor ve fezleke gönderiliyor. Bütün bunlar göğsünü gere gere demokrasiyi geliştirdiklerini söyleyen bir başbakanın ülkesinde oluyor. Herkese, sadece bu olaylardan sonra dış basında Türk demokrasisini eleştiren haberlerin birdenbire çoğaldığını hatırlatayım.
Noktayı bir soruyla koyayım: Bütün enerjimizi Suriye'deki gelişmelere yönelteceğimiz bu günlerde, şu yaşadıklarımız sizce normal mi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.