Hüseyin Kocabıyık

28 Şubat'a dair bir Abdullah Gül anısı

28 Şubat 1997'de Türkiye'de açıkça bir darbe yaşanmıştı.
Hükümet üyeleri Milli Güvenlik Kurulu'nda generaller tarafından azarlanmış, aşağılanmış ve suçlanmıştır.
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'nın Merhum Erbakan'a yaptığı el kol hareketlerini merak eden o kurulun üyesi ve dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener'e sorsun.
Kurulun asker üyeleri önlerindeki gazete kupürlerine dayanarak Türkiye'nin hızla irticai bir rejime doğru kaydığını söylüyor ve açıkça irticanın başının da Refah Partisi olduğunu ima ediyorlardı.
Deliller Hürriyet ve benzeri gazetelerin yaptıkları haberlerdi.
Mesela önlerindeki dosyalara göre İstanbul Fatih'te çarşafla dolaşan kadın bir irtica delili idi.
Böylesine çürük malzemeyle siyasetçileri baskı altına almışlardı askerler.
***
Aslında Refah Yol o gün MGK toplantısında tarihi bir fırsatı kaçırmıştı.
Biz danışmanlar günler öncesinden o gün o salonda nelerin olup biteceğini bir senaryo ve senaryonun rejisiyle birlikte yazıp vermiştik Hükümetin DYP kanadına.
Bizim hazırladığımız senaryoya göre ilk andan itibaren askerler hükümet üyelerini baskı altına alacak ve sıkıştıracaktı.
Bununla da yetinmeyecekler, Erbakan ve Çiller'i istiskal edici davranışlar sergileyeceklerdi.
Önlerindeki mavi kaplı dosyaları siyasilerin gözünün içine sokup laiklik karşıtı eylemlerin ne kadar çok yaşandığına kurulu inandıracak ve yarattıkları o korku ortamında istedikleri MGK bildirisini çıkarttıracaklardı.
28 Şubat'tan bir hafta önce biz bunun senaryosunu yazmıştık.
Senaryonun eylem bölümü de şöyleydi:
Askerler bu davranışları yaptığı anda Tansu Çiller askerlerin önünde bulunan ve içinde gazete kupürleri olan dosyaları isteyecekti.
Dosyaları inceleyecek ve dönüp askerlere şunu söyleyecekti:
"Siz nasıl oluyor da halkın oylarıyla seçilip gelmiş olan bir hükümeti bu uyduruk gazete kupürleriyle zan altında bırakmaya çalışıyorsunuz. Siz burada ne yapmak istiyorsunuz? Bu davranışınız doğrudan doğruya demokrasiye ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine müdahaledir. Bir Anayasal kurumda Anayasal statülerinizi istismar edip açıkça Anayasa suçu işliyorsunuz".
Çiller bunu söyledikten sonra o dosyaları generallerin suratına fırlatacak ve başbakan Erbakan'ı da dışarıya davet edecektir.
Erbakan gelmezse kendisi gidecektir.
Kapının önünde gazetecilere "MGK salonunda Hükümete ve demokrasiye dönük bir darbe teşebbüsü tespit ettiklerini ve gereğini yapacaklarını" söyleyecekti.
Senaryomuza göre hemen o gece generallerin emekliliği yazılıp Cumhurbaşkanı Demirel'in kucağına konacaktı.
Erbakan buna yanaşmazsa DYP hükümetten hemen ayrılacaktı.
Dahası var:
Çiller evine gidecek ve beyaz bir elbise giyecekti.
TBMM'nde yabancı gazetecilerin de çağrılı olduğu bir basın toplantısı yapacak ve "demokrasinin tehdit altında olduğunu" ifade edecekti ve şunu söyleyecekti: "Bu kadın ya burada ölecek ya da Türk demokrasisi darbecileri yenecek."
DYP bütün grubuyla Meclis'te yatıp kalkacaktı; ta ki o generaller emekli edilene kadar.
Tansu Hanım önce bu senaryoyu sanki benimsemişti; sonra bu kadarından korktu.
Korktuğu anda da kaybetti gitti zaten.
***
Ve 28 Şubat MGK toplantısının hemen ertesinde biz danışmanların ofisinde iki misafirimiz vardı.
Devlet Bakanı Abdullah Gül ve RP Grup Başkan Vekili Salih Kapusuz.
Abdullah Gül bizim RP içinde kendimize en yakın bulduğumuz siyasetçiydi.
Benim insan olarak da ayrı bir muhabbetim vardı.
Olanlardan dolayı çok üzgün, aynı zamanda kızgındı Abdullah Gül.
28 Şubatçılara karşı kuvvetli bir tepki verilmesi gerektiğini söylüyordu.
Siyasi terbiyesinden dolayı Çiller'i ve Hoca'yı eleştirmiyordu ama onların pasif tutumundan çok rahatsız olduğu anlaşılıyordu.
Bu tavrı görünce kendisine hazırladığımız o senaryoyu okuttuk.
"İşte bu" dedi, "Yapılması gereken bu, çok büyük bir fırsat kaçmış."
Ardından bize biraz daha açıldı ve şunları söyledi:
"Hoca'ya açıkça söyledim, 28 Şubat kararları kabul edilebilir şeyler değil, bu kararların kendisi suç, bu kararları uygulamak ayrıca suç. Gelin hükümet ortağımızla birlikte bu kararları TBMM'ne taşıyalım ve tarih önünde biz imtihanımızı doğru bir şekilde verelim. Gerekirse hemen erken seçime gidip millete durumu anlatalım."
Sonra ekledi:
"Ama Hoca'yı biliyorsun işte..." dedi ve sustu...
Sedat Ergin'in iki gün önce Hürriyet Gazetesi'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ağzından verdiği bilgiler aynen doğrudur.
Bu satırların yazarı buna şahitlik eder!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.