Dün bir kitapçıya gittim. Görmek istediğim bir kitap vardı, buldum, aldım. Satın aldığım kitabın ismi "1950'li Yıllarda İzmir." Kitabı, Hülya Gölgesiz Gedikler yazmış, Şenocak Yayınları basmış. Daha önce de bu köşeden yazmıştım, Şenocak Yayınları güzel kitaplar çıkarıyor, bu yayınevinin geçtiğimiz yıllarda rahat okunan cinsten romanlar yayınladığını hatırlıyorum.
Kitabı henüz okumadım ama sayfalarını karıştırınca bir emek ve araştırma işi olduğu görülüyor.
Özellikle Yeni Asır arşivinden bol miktarda yararlanılmış ki, bana göre Yeni Asır arşivine giren bir araştırmacı oradan mutlaka görülmeye ve okunmaya değer bir şeyler bulur çıkarır.
Bakalım, 1950'li yılların İzmir'ini anlatan kitabı okuyacağız, belki kitap hakkında daha geniş bir tanıtım yazısı yazarız.
***
Aslında yazıma vitrinde gördüğüm kitaplardan söz ederek başlayacaktım. Özellikle bir kitap gördüm ki, kitaba bir saniye bile bakmak ihtiyacı hissetmedim.
Kitabın adı "7 Büyük Günah", yazarı Ertuğrul Özkök, şu Hürriyet'in sabık genel yayın müdürü...
Ben bu ülkede Ertuğrul Özkök'ü her zaman ciddiye almış birisiyim.
Yazdıkları, akıl yürütme biçimi, kıvrak zekası kamplarımız çok ayrı da olsa, benim ilgimi hep çekmiştir.
Onun öz ruhunu karanlık iktidar oyunları pazarında bir tutam ıspanak fiyatına satmış olması bile onu okumaktan alıkoyamadı beni.
Türkiye'ye büyük zararlar veren biri olduğu ayan beyan ortadayken dahi, onun yeteneklerini içten içe taktir ettim.
Ama şimdi...
***
Şimdi artık tahammülü mümkün olmayan biri haline gelmiş kafamda Ertuğrul Özkök.
Yazdığı kitabın kapağına bile bakmadan kayıp geçti gözlerim.
Kitabın içinde ne yazıyor diye bir an bile bir tecessüs duygusu oluşmadı ben de.
Oysa "yarın Ertuğrul ne yazacak acaba?" diye merak eden biriydim ben.
Ve en aykırı yazılarını lezzetini duya duya okuyan biri...
Şimdi ise tahammülfersa biri o.
Son kitabı hakkında gazetelerde çıkan haberlerden anlıyorsunuz ki oyuna yeniden dahil olmak için kitap yazıyor.
En aykırı önermeleri en dikkat çekici kelime ambalajıyla sunuyor.
Ama kimse o kitabı okumuyor; sair zamanda olsa yeri yerinden oynatacak o tezlerine kimse dönüp bakmıyor, kimse tartışma gereği bile duymuyor.
Dünkü köşe yazısının adı "Köpek Olduğumu İspatlayabilirim" di.
Okumadım, güldüm geçtim. Herhalde o anda içimden geçeni buraya yazmama da gerek yok.
Sonuçta hiç tasarlamadan, içimde herhangi bir özel direnç oluşturmadan gelişen bir davranıştan söz ediyorum.
Ertuğrul Özkök'ün yazdığı ve içinde sarsıcı fikirlerin olduğu kitabının kimse yüzüne bakmıyor.
Toplum onu tartışmıyor.
Çünkü herkes biliyor, zekasını çok kötü işlere kullanan birisinin tekrar itibar kazanmak için oynadığı bir kurnazca oyun o kitap.
Bir entelektüel çaba değil.
Kimse bu tezgaha düşmüyor.
Türkiye'nin yakın tarihinin aydınları ne hale getirdiğinin ibretlik örneğidir o yüzüne bakılmayan kitap ve o kitabın sabık müellifi.