400 kilometre yalanı!
Zihnime bir şüphe çengeli takılacaktı ki Selahattin Demirtaş adlı kişinin açıklamasındaki diğer cümle durumu anlaşılır hale getirdi.
Şuydu o cümle: "Bana inanmayan bakan varsa gelsin söylediğimin doğru olduğunu göstereyim."
PKK belirli askeri kuralları uygulayabilen, taktik ve strateji geliştirebilen bir örgüt, bunda şüphe yok; ama eninde sonunda bir "kıro" topluluğu işte.
Bakın ben size anlatayım bu 400 kilometre meselesini:
Son yazacağım cümleyi ilk başta yazayım: Bu bölücünün söylediği bir kere külliyen yalan!
***
04.08.2012 tarihli yazımda PKK'nın Suriye ile ilişkilerini ve yüklendiği taşeronluk görevinin ne olduğunu yazdım. Buna göre PKK, Türkiye'nin bir bölgesinde sıra dışı eylemler yapacak ve hem Türkiye'nin Suriye'ye dönük dikkatini dağıtacak hem iç kamuoyunu Hükümet aleyhine kışkırtacak ve hem de Esad'a Türkiye aleyhine kullanacağı kozlar verecekti.
Türkiye bunu yutmadı; Şemdinli'yi basmaya gelen teröristler "basıldı" ve o günden sonraki bir ay içinde 350'ye yakın PKK'lının öldürüldüğü resmen açıklandı.
Ama öncekilerden farklı olarak PKK vur-kaç yapmıyordu bu kez. Ya ne yapıyordu? O bölgeyi terk etmiyor ve terk etmesi istenmiyordu.
Ama tuhaf bir durum gelişti o bölgede: PKK orada 5-10 kişilik gruplar halinde dolaşıyor ancak bizim güvenlik güçleri görünür operasyonlar yapmıyordu.
İstese o PKK'lıların çoğunu toplardı araziden. Çünkü eskisi gibi "kaçan" bir PKK yoktu karşısında.
Ama koca bir tabur 5 kişilik bir PKK'lı gruba operasyon yapıp niye dünya aleme Türkiye'nin bir bölgesinde savaş var görüntüsü versin ki?
Türk güvenlik güçleri oyunu çözdüler ve bölgede aktif operasyonları durdurdular.
Oyun bozuldu, şundan bozuldu: PKK bu bölgede sürekli bir çatışma hali istiyordu, ne kadar kayıp verirse versin, aldığı sipariş gereği bu bölgede bir savaş görüntüsü yaratmak zorundaydı..
Oysa Türk güvenlik güçleri PKK'nın ve asıl Beşar Esad'ın eline koz vermemek için bu bölgede bir çatışmanın görünür olmasını tamamen kontrollü bir biçimde önlüyorlardı.
Üstelik alan PKK'ya filan terk edilmiş değil, sağlam istihbaratlarla gece gündüz nokta operasyonlar sessizce yapılıyor.
Ancak güvenlik güçlerinin görünür mücadeleyi bilinçli olarak gevşetmesi ve o bölgede çatışma çıkmaması PKK'yı rahatsız etti.
Önce BDP'li milletvekilleriyle arazide o malum kucaklaşma olayı yaşandı. "Bunu niye yaptılar?" diye safça soranlara söyleyelim ki güvenlik güçlerini çatışma durumuna sokmak ve PKK'nın üzerine gitmesini sağlamak için.
Güvenlik güçleri bu numarayı da yemedi.
Türkiye'nin en seçme komando birlikleri o bölgededir, eğer istenseydi herkes emin olsun ki orta yerde dolaşan ne kadar PKK'lı varsa temizler geçerlerdi. Ancak bu çatışma görüntüsü, Esad'ın ve içerdeki beşinci kolun kullanacağı malzeme demekti ve tabii şehit demekti.
Gaziantep'te bomba patlattılar, işte bu plan içindi.
Tam bir katliamdı yapılan. Ne güvenlik güçleri ne de halk bu tezgaha yine gelmedi.
BDP'nin başındaki o kişiye işte tam bu sırada söylettiler o taktik yalanı:
"400 kilometre PKK'nın kontrolünde, isteyen gelsin götüreyim."
***
Tezgahı anlamak için fazladan bir zekaya ihtiyaç yok.
Bu BDP'li aslında bizim güvenlik güçlerimize "Ne duruyorsunuz, gidin PKK'yı vurun" diye gaz veriyordu.
Bizim güvenlik güçlerimizin onurları kırılacak, bu arada korkunç bir kamuoyu baskısı oluşacak ve asker o bölgeye yüklenecek, ardından 15 şehit.
Esad oradan seslenecek: "Sen Suriye ile uğraşacağına önce kendi ülkene bak".
Kaç PKK'lının geberdiğinin ne önemi var ki bu tezgahı kuranlar için, nasılsa onlardan bol miktarda var.
Oyun budur ve ne güvenlik güçlerimiz ne Hükümet ne de halk bu tuzağa düşmüşlerdir..
O kadar ki, bu konularda hassas olan asker ve hükümet bu yalana iki gün boyunca bir cevap verme ihtiyacı bile duymamışlardır.
Beşar Esad, PKK'nın terör piyonları, BDP adındaki terör uzantısı, onun başındaki zavallı genç... Bu tezgahın gönüllü unsurları, Ahmet Altanlar, Taraflar... Bunları biliyor, tanıyor ve anlıyoruz.
Peki ya CHP?
O ne yapıyor, ne yaptığını sanıyor?
Onu da yarın anlatalım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.