Çanakkale ruhu, Sarıkamış ruhu ve Nevruz
Bugün Çanakkale Savaşları, ruhu ve şekliyle bambaşka bir anlayışla kutlanıyor. Evinde hasta yatağında yatan Başbakan törenlere katılacağını söylüyor. Okullarda, sivil toplum dünyasında yoğun bir Çanakkale kutlamaları hazırlığı var. Aynı şeyleri bundan sonra Sarıkamış şehitleri için de duyup izleyeceksiniz. 98 yıl unutulup gitmiş olan Sarıkamış trajedisi ilk kez görkemli bir biçimde bu yıl kutlandı. On binlerce genç Sarıkamış şehitleriyle kucaklaştı. Müthiş bir duygu yumağı oluştu.
***
Ve işte Nevruz geldi dayandı kapımıza. Mahiyeti değişik bir gün Nevruz. Baharın geldiğini haber veren bir gün. Türklerin binlerce yıldır sessiz sedasız kırda bayırda kutladığı Nevruz'a Kürtler siyasi ve etnik anlam yükleyince kıymete bindi. Şimdi her yerde kutlanan bir ortak Anadolu bayramına dönüştü.
Pekala, bütün bu yeniden keşfedişlerden, yeniden değer kazanmalardan, bugünler üzerinden bir toplumsal onur duygusu üretmelerden ne anlamamız gerekiyor?
Neyin işareti bu?
Ve neden şimdi?
Bütün bu soruların anlamlı cevapları olması gerekir. Meselenin bir yorum kısmı var ve benim açımdan bu özel günlere ilginin sebebi şu: Türkiye büyük devlet olmaya, kendi oturduğu yüzölçümden daha geniş bir alan üzerinde komşularıyla yeni bir refah ve işbirliği düzeni oluşturmaya karar vermiş gözüküyor. Bunun siyasal, teknik, ekonomik altyapısını kurmanın öncelikli şartı duygusal altyapıyı oluşturmak olduğunu biliyor yeni Türkiye vizyonerleri. Ayrıca iç entegrasyonu sağlayacak duygudaşlıkları artıracak mitlerin çoğalmasına destek veriyor ve bunları kurguluyor. O yüzden bugünlerde Çanakkale Savaşı veya Sarıkamış deyince Türk, Arap ve Kürt kökenli şehitlerin nasıl kucak kucağa yattığından bahis açılıyor. Esasen bunlar bir mühendislik anlayışıyla üretilmiş hususlar da değil, tam olarak tarihi hakikatler. Zaten öyle olduğu için gerçeklik kazanan bir süreç ve ilgi yaşanıyor.
Nevruz dendiği vakit artık sadece Kürtlere bırakılmıyor, Orta Asya ve Ortadoğu coğrafyasının tarih boyunca kutladığı bir bayram olduğu ifade ediliyor ve Kürtlerle birlikte Nevruzu kutlamanın doğal bir şey olduğu ortaya konuyor.
***
Bu gelişmeleri yorumun ötesine taşırıp bilimsel bir kalıba döktüğümüz vakit başka şeyler söylemek icap ediyor.
O da şudur: Bir milletin veya etnik kimliğin başına gelen bir hadise üç nesil sonra siyasallaşıyor, kimlikleşiyor. Mesela 1915 Ermeni olayları üzerinden neredeyse bir asır geçmiş. 1920'lerin, 30'ların, hatta 60'ların bizzat tehcire maruz kalmış Ermenilerinde yaygın bir Türk düşmanlığı hiç olmadı. Onlar evlerinde Türkçe konuştular ve hep vatan hasretiyle yaşadılar. Ama üçüncü nesil Ermeniler yaşananlardan yeni bir ideolojik, etnik kimlik ürettiler. İntikamcı, savaşçı bir kimlik bu.
Kürtler için de aynı gelişme kalıbı geçerli. Üçüncü nesil Kürtler de etnik Kürtçülük hortladı ve terör boyutuna taşınmış bir etnik mücadele haline getirildi. Bu etnik kimliğin siyasal amaçlarına eklemlenmiş sosyal değerlerden biri de Nevruz'dur. Kürtçü hareket Nevruz'u bir isyan bayramına dönüştürdü. Türkiye bu sapmaları düzeltmek için 30 yıldır uğraşıyor.
Diğer yandan, Cumhuriyet'in üçüncü Türk nesli de benzer tepkileri veriyor. En geniş ortak payda olan din hayatımızda yeniden güçleniyor. Toplumun biraz daha muhafazakarlaştığı, anlam dünyasını geliştirdiği bir gerçek. Türkiye'ye yeni roller biçen bir vizyon devrede. Ölü dinamikler yeniden canlanıyor. İşte tam bu anda yeni bir Çanakkale ruhu, yeni bir Sarıkamış ruhu ve yeni bir birlik beraberlik ruhu ortaya çıkıyor.
Sebebi her neyse, gelişmeler bizi iyi bir yere götürür İnşallah.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.