Darbe-yargı ilişkisi (3)
Tansu Çiller, DYP-SHP koalisyonuyla AB'ye ve Gümrük Birliği'ne girme yönünde ısrarlı bir politika izledi. İstanbul büyük sermayesi Çiller'in Gümrük Birliği'ne üyeliği mümkün kılan adımlarını gördükleri andan itibaren harekete geçti.
Önce bizzat uyardılar Çiller'i, "Türkiye Gümrük Birliği'ne girerse Türkiye batar" dediler. Çiller bu uyarıları dinlemeyince önce onun imajını alt-üst ettiler, bir günde Çiller'in "Amerika'daki mal varlığı" haberleri yayıldı ortalığa, bir günde "Şaibe Hanım" yaptılar Türkiye'nin ilk kadın başbakanını.
Bütün bunlar olurken 24 Aralık 1995 Genel Seçimleri'ne iki aylık bir süre vardı.
1994 krizi aşılmış, terör kontrol altına alınmıştı.
Seçimlerden yaralı çıkması sağlandı.
***
Buraya kadar medya kullanıldı, ancak Çiller bu saldırılara karşı cesurca direndi, bir sonuç alınamayacağı anlaşılınca bu kez yargı devreye sokuldu.
Yargıyı kim devreye soktu?
Bunların kimler olduğunun robot resmi o kadar belli ki; Gümrük Birliği'ni kim istemiyorsa, Hazine'yi kim sömürüyorsa, faizleri kim emiyorsa bunları yapan da onlardı.
Bakın siyaseti bitirmek ve Türkiye'nin ileri gitmesini engellemek için yargı nasıl devreye sokuldu:
İlk olarak bu çevreler ANAP'ı kullanarak Çiller hakkında TEDAŞ ve TOFAŞ dosyaları açtılar. Çiller'i Yüce Divan'a götürmekti amaç.
İşi garantiye almak için bir başka yargı kanalını daha devreye soktular: Selçuk Parsadan adında bir dolandırıcı buldular ve onu Tansu Çiller'le irtibatladılar.
Bir fırıldak çevirip önce mahkemenin hakimini değiştirdiler.
Sonra 28 Şubat generallerinin baskısıyla Yargıtay'ı ayarlamaya çalıştılar.
Yüce Divan tuzağını siyasi manevralarla etkisiz hale getiren Tansu Çiller'i Parsadan Davası ile köşeye sıkıştırdılar.
Hamiyetli ve dürüst bir Yargıtay Başkanı'nın direnişi ve bulduğu bir hukuki formül olmasaydı Çiller doğru Yüce Divan'a gidecekti.
O günün Yüce Divan'ın da ise "Çiller gelse de onu bir tarihe gömsek" diye bekleşen hakimler vardı.
Sadece şu kadarını söyleyeyim: Bu sahte davada Yargıtay üyelerinin neredeyse yarısı Çiller aleyhine karar vermiştir.
Odaklanılan tek amaç vardı: İnatçı Çiller'in siyasi hayatı yargı yoluyla bitirilecek ve partisi DYP'nin başına yerleşik sistemle uyumlu bir genel başkan getirilecekti.
5 yüz milyarlık örtülü ödenek suçlamasını ise geçiyorum.
***
Sonuçta Tansu Çiller'i bütün tezgahlara rağmen yargı yoluyla bitiremediler. Ancak o kadar çok kara propaganda yaptılar ki, sonunda Tansu Hanım'ı siyasetten kaçırdılar.
Kendisi şu anda dokunulmazlığı olmayan sıradan bir vatandaş. Ne geçmişte onu yolsuzlukla suçlayanlar bu iddialarını hatırlıyorlar ne de herhangi bir savcı onun kapısını çalıyor.
Bütün o yargı girişimlerinin tamamının bir tasfiye projesi olduğunu tarih kendiliğinden ortaya çıkardı.
Şimdi gelelim yine bugüne:
Yukarıda üç yazıda anlattığım olayları koyun üst üste ve yeniden okuyun. Karşınıza konik iz düşümler gelir. Senaryo neredeyse aynı el tarafından yazılmış. Bana göre şimdiki senaryoların eskilerden farkı, bugünkülerin daha cüretkar, daha küstahça ve daha doğrudan olmasıdır.
Ama hepsinde hukuk üzerinden iktidar devirme girişimi söz konusudur.
Yarın Erbakan yargı yoluyla nasıl tasfiye edildi, ona bakalım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.