Eski Türkiye'nin çakalları... Çiller'e de böyle saldırmıştınız!
Siyasete girme ve siyaset yapma nedeni çok basitti: Türkiye'yi AB'ye ve Gümrük Birliği'ne sokmak...
Bunun için hem Avrupa devlet ve hükümet başkanlarıyla iyi ilişkiler geliştiriyor, hem terörü baskı altına almaya çalışıyor, hem de 1994 ekonomik krizinin sonuçlarını yeni ekonomi ve özelleştirme politikalarıyla ortadan kaldırmaya çalışıyordu.
Hükümet ortağı SHP'nin 18 Şubat 1995'te lağvedilmesi, hükümet ortağı Murat Karayalçın'ın genel başkanlıktan hile ile indirilmesi istikrar yolunda ilerleyen Türkiye'ye ilk darbeyi vurdu.
Çiller'in AB üyeliği konusunda bin bir emekle oluşturduğu momentum ortadan kalktı.
Buna karşılık pes etmedi, Türkiye'yi Gümrük Birliği'ne soktu.
İpinin çekildiği an bu andır işte.
Büyük sermaye ve uzantısı medya Çiller'e bir kuduz köpek gibi saldırmaya başladı.
***
Kızgınlıklarının nedeni basitti...
Çiller Türkiye'yi Gümrük Birliği'ne sokarak Türk sanayine zarar vermekteydi.
Çünkü sanayi milli sanayiydi ve gümrük duvarlarıyla korunmaya devam edilmeliydi.
Halkın araba diye tenekeye binmesi, her şeyi pahalıya yemesi, içmesi, giymesi halkın yapmaya mecbur olduğu bir fedakarlıktı sanki.
Çiller bu kaderi değiştirmek gibi tehlikeli bir işe soyundu.
Onu perişan ettiler.
İki gün içinde "şaibe hanım" yapıverdiler.
Kocası, çocukları, ailesi, Amerika'daki mal varlığı... Hepsi gece gündüz yolsuzluk yapıyordu onlara göre.
Böyle algılar oluşturdular ve yönettiler.
Açın bakın gazetelere ne zulümler yapılmış Çiller'e.
Telekom'u 30 milyar dolara özelleştirmek istedi. Türkiye'nin borcu sıfıra inecekti. O gün de bir Mümtaz Hoca buldular ve Anayasa Mahkemesi engeline taktılar.
Baktılar bu kadın tehlikeli ve pes etmeye niyeti yok; Tedaş- Tofaş dosyaları icat ettiler.
Yargıda işini bitireceklerdi.
Bu yetmedi, bu kez "Parsadan Davası" diye bir dava icat ettiler.
Yargıtay'ın o malum yargıçları Yargıtay koridorlarında ne diyorlardı biliyor musunuz:
"Çiller'i kucağımıza oturtacağız..."
Dönemin Yargıtay başkanı namuslu bir adam olmasa Çiller Yüce Divan'a gidecek ve siyasi hayatı bitecekti.
Bu arada Uğur Dündar, Ertuğrul Özkök gibi utanmaz adamlar Çiller'in doktorundan çalınma mahrem resimlerini ona buna servis etmekteydi ve o günlerde Çiller'e şantajın her türü yapılmaktaydı.
"CIA ajanı" dediler Cumhuriyet'in ilk kadın başbakanına...
Onu "Eroin kaçakçısı" gösteren resmi belgeler havada uçuştu.
Alman televizyonları günlerce Türkiye haritası üzerine batırılmış şırıngayla Çiller'in resimlerini tüm dünyaya gösterdi.
Pes etmedi Çiller...
Erbakan'la birlikte faiz hortumlarını kestiler ve millete aktardılar.
Millet tam rahat bir nefes almaktaydı ki, laiklik-irtica tartışmaları başlattılar.
Ve ardından 28 Şubat...
O canım hükümeti elbirliği ile yıktılar...
Asker, yargı, TÜSİAD, sivil toplum kuruluşları, Fadime Şahin, Ali Kalkancı, Aczimendiler ve tabii medya...
Milletin hazinesi soyuldu...
Tam 291 milyar dolar.
***
Şimdi herkes şapkasını önüne koysun düşünsün:
Erbakan yargı yoluyla tasfiye edildi, partisi kapatıldı, "partinin paralarını zimmetine geçirmiş" biri olarak ceza aldı.
Öldü gitti...
Şimdi onu öldürenler Erbakan'ın "büyük bir vatansever" olduğunu söylüyorlar.
Çiller onuruyla evinde oturuyor, kapısını hiçbir savcı çalma gereği duymadı.
Ve bugün...
Türkiye'yi zenginleştiren...
Demokratikleştiren...
Ve bağımsızlaştıran Tayyip Erdoğan için aynı tezgah kuruluyor.
Yargı eliyle tasfiye edilmeye çalışılıyor.
Olaylar ve aktörler neredeyse birbirinin aynı.
Darbeci yargının yerine paralel yargıyı koyun.
Darbeci asker yerine paralel polisi koyun.
TÜSİAD yeni yıkım koalisyonunda istikrarlı yerini koruyor.
Karayalçın olayı yerine Baykal-Kılıçdaroğlu olayını koyun.
Tofaş-Tedaş-parsadan-Özer Çiller-parti paraları-28 Şubat yerine Sarraf-rüşvet-ananas-cemaat-17 Aralık'ı koyun...
Birebir aynı...
Farklı olan tek şey var:
Millet bu sefer çaresiz değil...
Millet bu sefer elindeki kılıcı sağlam tutuyor.
huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.