KUTUPLAŞMA İYİ MİDİR KÖTÜ MÜDÜR?
Bu asılsız bir eleştiri ve iddia mıdır?
Hayır değildir; evet, Başbakan ülkeyi kendi çalışma programına uygun olarak yerine göre kutuplaştırıyor, yerine göre birleştiriyor.
Siyaset denilen şey zaten bu işi başarılı, sonuç verici yapıp yapamama meselesi değil midir?
Siyasetin olduğu her yerde, özellikle demokratik siyasetin kural belirleyiciliğinin hüküm sürdüğü her toplumda demokrasinin çarkları şiddet içermeyen kutuplaşmalar üzerinden döner.
Thatcher İngiltere'de uzun iktidarı süresince ülkesinin insanlarını hep kutuplaştırmadı mı?
Özelleştirme konusunda İngiliz halkı belki de tarihinin en büyük kutuplaşmasını yaşadı.
Sendikalarla iktidarın kavgası İngiltere'yi nasıl ikiye bölmüştü, bir hatırlayalım.
Aynı dönemde Falkland adaları meselesi, Avrupa Birliği meselesi İngiliz toplumunun derin bölünmeler yaşadığı konular değil miydi?
O dönemdeki gazeteleri açıp bakanlar Demir Leydi lakaplı İngiliz Başbakanın İşçi Partililer ve sivil toplum tarafından nasıl çarmıha gerilmek istendiğini göreceklerdir.
AMERİKAN SİYASETİNDE KUTUPLAŞMA
Avrupa siyasetinde örneklerini gördüğümüz kutuplaşmaların benzerleri Amerikan siyasetinde de bolca görülür. Özellikle Amerika'nın küresel askeri operasyonlarına karşı olanlar ve olmayanlar arasındaki kutuplaşmalar oldukça sert yaşanır.
Diğer taraftan Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında yaşanan kürtaj ve vergi kutuplaşmaları neredeyse iktidar belirleyici cinstendir.
Batı demokrasilerinde en sert kutuplaşmaların yaşandığı dönem aynı zamanda en başarılı hükümetler dönemidir.
Ölmüş İngiltere'yi tekrar ayağa kaldıran Thatcher dönemine bakın, ABD'de Reagan ve Clinton dönemine bakın, milli ve küresel başarıların büyük kutuplaşma eksenleri üzerinden menziline ulaştığını görürsünüz.
GELELİM TÜRKİYE'YE...
Başbakan Erdoğan ülkeyi kutuplaştırmakla itham ediliyor. Bu suçlama kalıbı haline getirilmiş ve aptalca bir ithama dönüştürülmüş söze Ak Partli birçok kompleksli siyasetçi de içten içe cevaz verir durumdadır.
Oysa Ak Parti'nin son 12 yıllık iktidar dönemine bakalım, üzerinde toplum ve siyasetin kutuplaştığı ne varsa hepsi Türkiye'nin ayağındaki prangalardı.
Demokratikleşme konusunda kutuplaştık, ne oldu?
Türkiye daha ileri bir demokrasiye kavuşmadı mı? Türkiye'nin demokrasisine durmadan pislik atan öküz kafalıları ikna etmek gibi bir mecburiyetimiz hiç yok, biz ülkemizin demokrasi yolunda ilerlediğini biliyoruz.
Vesayet konusunda onlarca yıldır yaşanan kutuplaşma kendi siyaset gücünü üretmedi mi bu ülkede?
Ve o güçle vesayet köleliğine son verilmedi mi?
Laiklik-irtica üzerinden yaşanan ve onlarca yıl süren kutuplaşma Türkiye'de bireysel özgürlüklerin kapısını aralamadı mı?
Kürt meselesi Türkiye'nin en sert kutuplaşma alanı değil miydi?
Ve bu kutuplaşmanın Türk siyaseti üzerindeki iki yönlü baskısı bizi çözüm süreci dediğimiz pozitif siyasi alana taşımadı mı?
Cumhuriyet tarihinin en radikal kalkınma hamlesinin neden şu son on iki senede gerçekleştirildiğini kutuplaşma bağlamında bir kez daha düşünelim.
Başbakan Erdoğan siyaseti kutuplaştırabiliyorsa bunun iki anlamı var: birincisi o iyi bir siyasetçi, siyaset yaparken hedef kitle ile karşıtlar arasında kendi hedef kitlesini dominant hale getiren bir yaratıcılık sergiliyor.
O nedenle de hep kazanıyor.
İkincisi, oluşturduğu gerilim hattı üzerinden sağladığı siyasi enerjiyle Türkiye'nin sorunlarını tek tek çözüyor.
Aslında demokratik toplumlarda tehlikeli olan barışçı ve özgürce oluşan kutuplaşmalar değildir; tehlikeli olan enerji yaratan kutuplaşmaların olmamasıdır.
Çünkü bu durum siyasetin bitmesi anlamına gelir.
Unutmayalım, siyaset biterse halk da biter!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.