SİYASETE YARGI TACİZİNE SON VERİN ARTIK!
Allah'tan devlet ve siyaset bu girişimi püskürttü.
Püskürttü ama bunun maliyeti Türk demokrasisine çok ağır oldu.
Yargıya saygımızı kaybettik.
Siyasete olan güven ciddi hasar gördü.
Ekonomi bile hatırı sayılır kayıplara uğradı.
Biten arkadaşlıkları, kopan bağları, yıkılan gönülleri saymıyorum bile.
Bu kadar kötü tecrübeler yaşamışken, yargıdan siyasete benzer sarsaklıklar sergileniyor, bana göre benzer saldırılar yapılıyor.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu "şüpheli" sıfatıyla ifadeye çağırıyor.
İfade talebinin içeriği belirsiz.
Hemen ardından, ne olduysa, bu çağrının "sehven" yapıldığı açıklandı.
Ve ardından savcının son derece lakayt açıklamaları...
Savcı Mehmet Demir, 17-25 Aralık darbe girişimleri yapıldığı zaman televizyonlara çıkıp demokrasiyi savunmuş bir savcı. İyi ama böyle olması ana muhalefet liderini böyle bir tacize maruz bırakmasını görmezden gelmemize neden olabilir mi?
Açık söz böyle olaylarda gereklidir: Savcı Mehmet Demir'in yaptığı şey 17 Aralık savcılarının yaptığından hiç farklı değil.
O çağrı isterse sehven yapılmış olsun, ister taciz olsun, isterse bir yargı mensubunun küstahlığı olsun, bunun bir bedeli olmalı.
Hükümete, Adalet Bakanlığı'na ve HSYK'ya hatırlatayım ki, Kemal Kılıçdaroğlu ana muhalefet partisinin lideridir ve bu makam anayasal bir makamdır.
Böyle bir makam sahibine bu özensizlik kabul edilemez.
Bu siyasete saldırıdır.
Kendinize yapılan yargı saldırıları "kötü", Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılınca "iyi" olmaz herhalde.
O savcı için ne yapılacak göreceğiz!..
CHP LİDERİ KENDİ ŞEREFİNİ TARTIŞMAYA AÇIYOR!
Ben CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun makamını ve statüsünü demokrasi bakımından çok önemserim.
Ancak, Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kişisel şerefi" konusunda yeterince özenli davrandığını hiç sanmıyorum.
Beni bu kanaate ulaştıran yüzlerce olay olmuştur ve bunların hepsini alt alta yazma imkanım var.
Her şey bir tarafa, Kürt ve Alevi kimliğinden utanması benim için bir şeref ölçüsüdür.
Diğer taraftan Kemal Kılıçdaroğlu açık seçik "yalan" söyleyen bir siyasetçi.
Tamam, bütün siyasetçiler lafı biraz eğer-büker, esnetir, ucunu açık bırakır, ancak açıkça yalan başka bir şeydir ve Kılıçdaroğlu bunu yapıyor.
Bir genel başkana "yalan söylüyor" demenin çok ağır bir suçlama olduğunu kabul ediyorum, ancak Kılıçdaroğlu konusunda çok açık kanıtları olmasa bunları yazmazdım.
İşte en son yalanı: "CHP cemaatle işbirliği yapmadı" diyor. Oysa hepimiz, en başta da CHP'liler biliyor ki CHP-cemaat işbirliği bal gibi yapılmıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, cemaat tarafından kasetlerle hükümetin yıkılabileceği konusundaki işbirliği teklifini kabul etmiş ve cemaatin verdiği malzemeleri miting meydanlarında kullanmıştır.
Yayınlanan kasetler Kılıçdaroğlu'na önceden servis edildi.
Buna Dışişleri Bakanlığı'nın dinlendiğini gösteren ihanet kaseti de dahil.
Bütün bunlar orta yerde, gözümüzün önünde yaşanmışken, Kılıçdaroğlu'nun Başbakan'a dönüp "şerefin varsa ispat et" demesi, şeref kavramını çok hafife aldığını gösteriyor.
1 MAYIS KUTLU OLSUN AMA ALET OLMASIN!
Bugün 1 Mayıs. Belli tartışmaların gölgesinde kutlanıyor. 1 Mayıs'ın nerede kutlanacağı işçi bayramının kendisinden daha çok konuşuluyor.
1 Mayıs, bana göre de tabii ki Taksim'de kutlanmamalıdır.
Çünkü ısrarla orada kutlama yapacaklarını söyleyenler iyi niyetli değiller.
Kafalarının arkasında "hükümeti sokakta devirmenin bir temrinini yapabilir miyiz acaba?" düşüncesi var.
Orada yaratılacak hasarın, ölecek gençlerin, oluşacak kargaşa ortamının hükümetin istikrar ayağını kıracağını ve kötürüm bırakacağını düşünüyorlar.
Bunun böyle olduğunu devletin istihbaratı biliyor, polis biliyor, hükümet biliyor.
Bırakın bunların bilmesini, azıcık namuslu analiz yapabilen herkes bunun böyle olduğunu görüyor.
Gezi Parkı olaylarının yıldönümüyle 1 Mayıs coşkusundan terör ve hükümet darbesi imal etmeye çalışan bir kötü niyetin ülkemize yeni acılar yaşatmasına fırsat verilmemelidir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.