Yaşanan siyasi olayların her biri siyaset yapanlar için zengin tecrübeler biriktirir.
Hiç şüphe yok, farkında olalım veya olmayalım toplumun genel kalitesine ve yükselişine olumlu etkileri olur bu tecrübelerin.
Bir kere her bir olayın seçmen bilinci denilen kozmik alanı geliştirdiğini, sandığa giden ve irade sergilemesi beklenen bireyin karar kalitesini yükselttiğini biliyoruz.
Nereden biliyoruz?
Yakın tarih araştırmalarında Türk seçmeninin hiçbir biçimde tercih hatası yapmadığını görüyoruz.
Diğer yandan, siyasi tarihimizde yaşadığımız acı olayların seçmeni, toplumu demokrasiden uzaklaştırmadığını, tam aksine demokrasiye sıkı sıkıya sarılmasına neden olduğunu biliyoruz.
Nitekim bu tecrübeye dayalı davranışlarıdır ki en ağır sorunları demokrasi ve siyaset yoluyla çözme kabiliyeti sergilemiştir.
Sözü şuraya getirmek niyetindeyim: Çok açıktır ki Türk toplumu önümüzdeki günlerde yine tarihi tecrübeler yaşayacak. Dünden farkı, yaşanacak olaylar millete rağmen milletin önüne konmuş olaylar değil; tam aksine tarihin ve olayların malzemesi millet tarafından belirleniyor ve süreci millet tayin ediyor.
Mesela ilk kez halk yoluyla cumhurbaşkanı seçecek Türk milleti.
Bunu millete kimse dayatmadı, millet 2007 referandumu ile kendisi böyle bir prosesi uygun gördü.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle bazı belirsizliklerin oluşacağı söyleniyor. Doğrudur oluşabilir. Çünkü siyasal hukukumuz hala eski Türkiye'nin darbe ve vesayet anayasası üzerinde oturuyor.
Ama yine görebiliyoruz ki yeni dönemde bu tarihi hamleyi de milletin bizatihi kendisi yapacak ve yeni anayasa için devreye girecektir.
Demek ki ilk kez millet kendi cumhurbaşkanını kendisi seçecek. Bu durumun devlet hayatımız, siyasi sistemimiz ve geleceği okuma biçimimiz bakımından bize yeni ufuklar kazandıracağına dair benim en ufak bir şüphem yok.
GELELİM BAŞBAKANLIĞA...
Kabul edelim ki biz 1876'dan bu yana parlamenter sistem modeline aşinayız. Bizim siyasal sistemimizde başbakan seçimle gelen ve sorumluluk taşıyan kişidir.
Atatürk, İnönü dönemlerinde bazı kırılmalar olmakla birlikte sonuçta başbakan yürütmenin sorumlu başı olarak birincil rol oynamıştır.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimi, Türkiye'nin iç ve dış politikasının getirdiği zorunluluklar ve hükümetin yeni Türkiye vizyonu, istikametin başkanlık sistemi yönüne çevrilmesi arayışlarını güçlendirdi.
Başbakan Erdoğan bu arzusunu gizlemiyor. Muhtemel ki 2015 seçimleri başkanlık sistemine geçişi mümkün kılan yeni anayasa tartışmalarının gölgesinde yapılacak.
Bir diğer değişle, halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı başbakan Erdoğan olursa, muhtemelen Türkiye bu arayışını gerçekleştirecek.
Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: 2015 seçimleri son başbakanın seçimi olacaktır.
"Tayyip Erdoğan'dan sonra ne olacak? Kim başbakan olacak?" gibi soruları ve tartışma başlıklarını biraz da bu gelişmeler ışığında gözden geçirsek iyi olacak.
Kesin olan bir şey var: Gerçekten yeni bir Türkiye geliyor!