Basit bir soru soracağım: HDP ve onun başındaki eli kanlı politikacının yaptığı isyan çağrısını dünyanın iyi-kötü hukuk devleti olan herhangi bir ülkesinde herhangi bir parti yapsa, o parti nasıl bir hukuki ve siyasi muameleyle karşılanır?
Aslında böyle bir soru olmaz, zira bu sorunun cevabı belli. Bir hafta önce ülkemizde terör uzantısı partinin ve onun başındaki alçağın yaşattığı olaylar, herhangi bir hukuk devletinde olabilmez. Böyle bir olayın müsebbipleri herşeyden önce siyaseten cezalandırılırlar ve sahip oldukları tüm siyasi statüleri terk etmeye mecbur bırakılırlar.
Diğer taraftan hiçbir ciddi ülkenin hukuk nizamı böyle bir yıkıcılık ve vandallığa, etnik bölücü terör provasına müsamaha göstermez.
Avrupa hukuk sisteminde Venedik kriterleri ile parti kapatma şartları epeyce sınırlandığı halde, şiddeti destekleyen partilerin kapatılması gereği açıkça ifade edilmiştir.
Bizim ülkemizde bu işlere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bakar. Bu makam geçmişte başörtüsünü savundu diye halkın oyuyla iktidar olmuş koca koca partilere dava açmıştır.
Oysa şimdi, insanları alenen ayaklanmaya çağırmış, katliamları teşvik etmiş bir parti ortada bir mikrop gibi dururken, başsavcı seyrediyor.
Başsavcı'nın bu seyirci hali en hafif deyimle bir görevi ihmal hadisesidir.
Başsavcı bu parti hakkında, eldeki açık delillerden hareketle derhal kapatma davasını açmalı ve dosyayı Anayasa Mahkemesi'ne göndermelidir.
Görelim bakalım Anayasa Mahkemesi özgürlükçü içtihatlarını katliamcı hainler için de yapacak mı?
BAŞSAVCI HDP İÇİN KAPATMA DAVASI AÇARSA, ÇÖZÜM SÜRECİ ZARAR GÖRÜR MÜ?
Hayır, milyon kere hayır. Ben başta hükümete ve herkese başından beri bunu anlatmaya çalışıyorum: Çözüm sürecinin başarılı olması için en başta BDP-HDP adlı terör ve şiddet odağı partinin kapatılması ve bunların başındaki terör işbirlikçisi siyasetçilerin hukuk yoluyla tasfiye edilmesi gerekiyor.
Çözüm sürecinde sivil-siyasi muhatap olacak yeni bir parti ve çözüm sürecinin mantığını kavramış yeni bir siyasetçi kadro ortaya çıkmalıdır.
Bu kadroları hükümet seçmeyecek, nihayetinde yine Abdullah Öcalan seçecek. Ancak bu eli kanlı parti TBMM'nde temsil edildiği ve o eli kanlı sahtekar yöneticileri hergün milletin asabını bozduğu sürece çözüm süreci asla hedeflerine ulaşamayacak.
İşte karakollara saldıralar başladı. HDP'nin ayaklanma girişimi ile bu saldırılar birbirinden bağımsız işler mi sanıyorsunuz?
Benden söylemesi, çözüm sürecinin işlemesini istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
İstiyorsanız eğer, bu terör örgütü partiyi kapatacaksınız ve onun başındaki katil ruhlu yöneticileri siyasetin dışına atacaksınız.
DOĞAN GÜREŞ PAŞA'YI KAYBETTİK!
Terörün acısını hergün yaşadığımız günlerde Doğan Güreş Genel Kurmay Başkanıydı. Bir resepsiyonda yanına gelen Kürt milletvekillerinden birinin kolunu tutmuş ve çevresinin duyacağı biçimde şöyle seslenmişti: "Ben bu terörü 24 saatte bitiririm, orduya 'süpürün' emrini veririm, olay biter ama millete yazık olur, onun için aklınızı başınıza alın". Bu sözleri DEP'liler başlarını öne eğerek dinlediler.
Bu mevzularda Doğan Paşa'nın eleştirilecek de çok yanı var elbet, ancak bir yanı var ki onu ebedi aleme uğurlarken saygıyla uğurlanmayı fazlasıyla hakediyor.
Doğan Güreş Paşa demokrasiye inanan bir askerdi. O nedenle "darbe yap" telkinlerine bir kere bile itibar etmemiştir. Her zaman demokratik otoriteye iteatkar olmuştur. Hatta bu tutumu askerci-darbeci siviller tarafından alaya alınmış, 'tak şak' paşa denmiştir. Yani sivil otoriteye bağlı kaldığı için suçlanmıştır.
Doğan Paşa'yı kaybettik. Onu her zaman büyük bir vatansever ve demokrat bir asker olarak hatırlayacağız.
Nur içinde yatsın!