TERÖRİSTE TERÖRİST DEMEK YASAK MI?
Bu arkadaşlar gerçekten çok ilgi çekici bir performans sergiliyorlar. Bütün travmatik sonuçlarıyla orta yerde durup duran PKK vahşetinin konuşulmasını bütün güçleriyle önlemeye, yapılanların sağlıklı bir değerlendirmesinin yapılmasına mani olmaya çalışıyorlar.
Daha ilginç olan, bunun yanısıra Hükümetin kamu güvenliğini sağlamak için kanunlaştırmayı düşündüğü tedbirleri de "demokrasiden sapma" olarak yaftalayıp hükümeti asli sorumluluğunu yerine getirmekten alıkoymaya çalışıyorlar.
Bu davranış ve çabalar etnik bir dürtüyle mi yapılıyor yoksa toplum-devlet-kamu terminolojisine dair bilgi eksikliğinden mi kaynaklanıyor, bilmiyorum. Umarım ikincisidir, ki bu konuşularak telafi edilir; ama bu arkadaşlar bu meselelere etnik bir dürtüyle bakıyor ve halkı yanıltmak, PKK'ya nefes aldırmak için böyle davranıyorlarsa, bunun adı açıkça "etki ajanlı"ğıdır, hatta daha ötesidir.
Tanzimat fermanının getirdiği hükümlerden biri de "gavura gavur demek yasak" kuralıydı ki, bu millet, üzerinden 150 yıldan daha fazla zaman geçmesine rağmen hala o hükümle alay etmeyi sürdürüyor.
Zamanımızda, bu sözünü ettiğim ekran kurnazları ve lafazanlar neredeyse topluma "teröriste terörist, katile katil demek yasaktır" şeklinde psikolojik baskı yapıyorlar.
Başta hükümeti ve tüm halkı bu adamlar konusunda uyarmayı bir görev biliyorum.
Bunlar hiçbir şekilde Kürt aydınlarını temsil etmiyorlar. Zaten dikkat edilirse hepimizin saygı duyduğu ve bu milletin hakiki evlatları olduğu konusunda kimsenin şüphesi olmayan Orhan Miroğlu gibi, Abdurrahman Kurt gibi, Muhsin Kızılkaya gibi aydınların kullandığı dille bunların kullandığı kaypak dil arasındaki fark hemen görülür.
GÜVENLİK YASALARI EN FAZLA ÇÖZÜM SÜRECİ İÇİN GEREKLİDİR!
Hükümet her ciddi yönetimin yaptığı şeyi yapıyor: kamu güvenliğini tehdit eden bir güvenlik boşluğunu meşru ve yasal bir müdahaleyle doldurmaya çalışıyor.
Nedir bu boşluk: yüzleri maskeli insanlar yüzlerce okulu yakıyor, iş yerlerini yağmalıyor, deli gibi dörtbir yana molotof atıyor ve siz onlara hiçbir şey yapamıyorsunuz. Çünkü yasalarınız bu eylemleri cezalandırma yeteneğine sahip değil. Düşünün ki yasal olarak silah kullanma tekeline sahip olan polis, hakimin yazılı emri olmadan şüpheli bir otomobili arayamıyor. Son Bingöl eyleminde yüksek rütbeli polislerimiz, oradaki hakim teröristlerin arabasını arama izni vermediği için şehit edildi.
Yüzünü örten, molotof atan, yakan, yıkan birinin bütün bu eylemlerinden dolayı herhangi bir cezai müeyyideden muaf tutulması nasıl kabul edilebilir?
Üstelik hükümet bu konuda hem üzerine düşeni yapıyor, yani tedbir alıyor; hem de çok açık, şeffaf bir iletişim sürdürüyor. Mesela başta Başbakan Davutoğlu olmak üzere bütün yetkililer açık bir biçimde alınacak yasal önlemlerin AB müktesebatından ve batıdaki uygulamalardan devşirileceğini söylüyorlar. Buna inanmamamız için ne sebep var?
Diğer taraftan herkese şunu hatırlatmak isterim: Jandarma Teşkilatı'nın raporu yayınlandı. Jandarma, görev mahalli olması itibariyle o bölgeleri ve oradaki örgütlerin karakterlerini en iyi bilen devlet kurumlarından biridir. PKK ayaklanmasından sonra yayınlanan rapor da PKK'nın benzer bir ayaklanmayı en kısa zamanda yeniden deneyeceğini belirtiyor. Bu arada aynı raporda o bölgede PKK'lı trafiğinin nasıl işlediği anlatılıyor.
Muhtemelen diğer devlet organlarından gelen bilgiler de o yönde olmalı ki hükümet bunca yoğun gündemin arasında bu düzenlemeleri önceliyor.
Ne yapsın hükümet, bütün bu bilgi akışını yok farzederek yan gelip yatsın mı?
Burada bilinmesi gereken temel gerçek şudur: PKK'nın son yaptığı türden ayaklanma girişimleri devam ederse ve ortaya böyle facia sonuçlar çıkarsa, ortada çözüm sürecinin "Ç"si bile kalmaz.
Çözüm süreci devam etsin ve hayırlı bir sonuca erişsin isteniyorsa, bunun ilk şartı kamu güvenliği konusunda bir devlet zafiyetinin ortaya çıkmamasıdır.
Şu an güneydoğuda bir otorite zaafı olduğu bilinen bir şeydir ve son yaşanan olaylarla bu gerçeğin yakın ilgisi vardır.
Ve herkesi bir kere daha düşünmeye davet ediyorum: bir iç savaş tehlikesi Altan Tan'ın dediği gibi, Devlet Bahçeli'nin iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlı hale geldiyse, herkes bir kere değil, bin kere düşünsün.
Ve tabi bir devlete sahip olmanın kıymetini bilsin.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.