1997 yılında RefahYol'un son demleriydi. Şimdi rahmetli olan Şükrü Karaca'yla Hava Kuvvetleri eski Komutanı olan ve o tarihlerde emekli olmasına rağmen Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda çalışmalarını sürdüren Em. Orgeneral Halis Burhan'ı ziyarete gittik. Olan bitenlerden konuştuktan sonra Halis Paşa o sevimli ve alaycı tebessümüyle şunu söyledi: "Siz Fethullah Hoca'yı seyredin, bugün yarın konuşacak" demişti. Nitekim iki gün sonra Fethullah Hoca Aydın Doğan'ın televizyonuna çıktı ve RefahYol'un bittiğini söyledi, kısaca, "Beceremediniz, çekin gidin" dedi.
RefahYol yıkıldı. Halis Paşa'nın o imalı gülüşüyle Hoca'nın konuşması arasında ben o vakitler bir ilişki kurmadım ama rahmetli Şükrü Karaca cemaate her zaman şüpheyle yaklaştı. 31 Mart 2008'de Milliyet Gazetesi'nde çıkan mülakatında Başbakan Erdoğan'ı cemaat konusunda uyararak, "Erdoğan'ın sırtından ateş ediyorlar, devletin bir tasfiyeye ihtiyacı var" demişti.
Bugün geldiğimiz noktada rahmetli Şükrü Karaca haklı çıktı, ben yanıldım.
Yukarıda anlattıklarımla bugün yaşananlar arasında geçen sürede de manidar olaylar oldu.
28 Şubat'ta Fethullah Gülen ordusunu korudu, bu dönemde Türkiye'de ve dünyanın her yerinde cemaatin irileşmesi sürdü. Biz de Hizmet'in gelişmesine her vakit sempatiyle baktık.
Sonra devirler değişti, millet kendi kaderine el koymaya karar verdi. AK Parti hükümetleri dönemi başladı. Cemaat altın çağını bu dönemde yaşadı. Bankasıyla, eğitim kurumlarıyla, sivil toplumuyla, bürokrat kadrolarıyla büyük güç haline geldi.
Sonra geldik 2013 yılına... 28 Şubatçılar yargılanıyor. Mebzul miktarda delil var. Çok başarılı bir yargı safahatı yaşanıyor. Birden, 15 Kasım 2013 tarihinde Fethullah Hoca yeniden sahneye çıkıyor ve 28 Şubat tutuklularını kastederek şu demeci veriyor: "Elimde imkan olsa ben onların hepsine 'serbestsiniz' derim."
Sonra ne oldu? Olan şey şu: 19 Aralık 2013 günü başta Çevik Bir olmak üzere hepsi tahliye edildi. Yani Hoca'nın açıklamasından 34 gün sonra.
28 Şubat davası çöktü!
Sonra... Koca bir paralel devlet yapılanması... Devleti elde etme girişimleri, darbe teşebbüsleri vs. vs.
Bugün, inanarak "Büyük Türk" dediğimiz insan Batı televizyonları ve gazetelerinde üçüncü sınıf bir siyasetçi gibi ülkesini zan altında bırakıcı demeçler veriyor.
Ne kadar üzüntü verici bir durum bu.
İşte en son Alman Süddeutsche Zeitung gazetesinden Christiane Schlötzer'e verdiği röportaj. Fethullah Gülen, "Türkiye'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmaktan ziyade bir parti devleti, hatta bir tek adam devleti olduğu izlenimi uyandırdığını" söylüyor.
Başka...
"Hala direniş gösteren yüksek yargı bir kenara bırakılacak olursa Türkiye'de kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kalktığını" söylüyor.
Başka...
"Türkiye'nin içeride bir kutuplaşma, dışarıda ise her gün itibar kaybı yaşadığını ve yalnızlaştığını, ülkenin içine düştüğü durumun kendisini üzdüğünü" söylüyor.
Şunu bile söylüyor:
"ABD'nin demokratik hukuk devleti olduğunu ve kimse hakkında yasal dayanak olmaksızın hüküm verilemeyeceğini" söylüyor.
Ve şu sözlerinden Fethullah Hoca'nın artık sadece siyasetle meşgul olan biri olduğunu anlıyoruz:
"Eğer Erdoğan, günün birinde mitinglerinde anlattığı her şeyin kötü, yalanlar ve iftiralar olduğunu söyleyecek olursa, o zaman ben uzlaşmaya hazırım."
Yanılmışız ki, ne yanılma...
Not: Dünkü yazıda sehven bir hata: "Seçim sathı maili" olacakken, "seçim sathı mahalli" yazılmış. Özür dileriz.