2000 yılının Mayıs'ında, yağmurlu bir gündü. Londra'ya bir seyahat lüzumu hasıl olmuştu. İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosluğu'na vize için gitmiştim. Beklerken bir görevli Büyükelçi ve Başkonsolos'un beni çay içmeye davet ettiklerini bildirdi. Daveti kabul ettim ve yukarıya çıktım. Büyükelçi danışmanlık dönemlerimde Ankara'dan tanıştığım bir diplomattı ve Türkiye'nin nabzını en güçlü tutan yabancılardan biriydi.
Neşeli bir sohbet yaptık. Ben Tansu Çiller'le beraber olmaya devam ettiğimi söylediğim zaman Elçi ve Başkonsolos bana samimi bir dille şunu söylediler: "Eğer politikayla uğraşmaya devam edeceksen Tayyip Erdoğan'la beraber ol, çünkü o kazanacak" dediler.
Ben sordum: "Nerden biliyorsunuz?"
"Biz bilmiyoruz, Türk halkı böyle söylüyor" dediler.
Durum anlaşıldı, İngiliz Büyükelçisi son bir ayda üç ayrı araştırma görmüş ve hepsinde Türk halkı başbakan olarak Tayyip Erdoğan'ı görmek istediğini söylüyormuş.
Bir süre sonra cezaevinden çıkmış olan Tayyip Erdoğan parti kurma çalışmaları dolayısıyla beni Üsküdar'daki evine davet ettiği vakit bu anekdotu kendisine ayrıntılarıyla anlatmıştım. Tayyip Bey anlattıklarımı ilgiyle, hatta biraz da şaşkınlıkla dinledi.
Bu anekdotu niçin anlattım?
Bir takım avanak avniler sekiz kere seçim kazanmış 13 yıllık bir iktidar partisi hakkında, "Amerikan projesi" laflarını yumurtlayınca "Acaba AK Parti İngiliz projesi de olabilir mi?" diye kendi kendime sordum ve okuyucularımla paylaşmak istedim.
Öyle ya, AK Parti bunca seçimi Amerikan ve İngiliz halkının oylarıyla kazanmıştı, değil mi?
KOMPLOCU MUHAFAZAKAR TAVUKLARIN BAYAT YUMURTALARI
"AK Parti bir ABD projesidir" lafını yumurtlayan, yapacak iş kalmayınca ve yeterli Umre müşterisi bulamayınca oturup komplo teorisi yazan bir Abdurrahman çelebi.
Bir vakitler yumurtladığı saçmalık bugünlerde paralel serseriler tarafından yeniden gündeme getiriliyor.
Aslında toplumun zekasıyla alay ediyorlar.
Etsinler ve hatta velev ki AK Parti bir ABD projesiydi; o vakit Türk milletinin ABD'ye kocaman bir teşekkür borcu var demektir!
Fakat ne yazık ki bizim anılarımız bunun pek böyle olmadığını söylüyor.
2000 yılının Eylül ayından 2001 yılının Ekim ayına kadar sürekli Amerika'da yaşadım, daha sonra da, 2004 yılına kadar çok sık gidip geldim. Orada bulunduğum dönemde bir takım düşünce kuruluşlarına konuşmacı olarak davet edildim. ABD'de herkesin sorduğu soru Tayyip Erdoğan hakkındaydı. Onun Türkiye'nin demokratik ve laik rejimi için bir tehdit olup olmayacağı merak ediliyordu. Dilimiz döndüğünce onlara fikirlerimizi yansıttık. Gördüğüm şuydu: Hiçbir Amerikalı Tayyip Erdoğan'dan hoşlanmıyordu. Akademisyen kökenliler, Yahudiler ve devlet bağlantılı olanlar özellikle hoşlanmıyorlardı Erdoğan'dan; ancak çok önemsiyorlardı. Sebebi de basitti: Bütün araştırmalar, Türkiye'den gelen bütün haberler Türk halkının bir çağlayan gibi 'Tayyip'e aktığı yönündeydi. Amerikalılar herkesin iradesinin dışında gelişen yeni bir duruma zihinlerini hazırlamaya çalışıyorlardı ve benim gibileri de 'daha çok anlamak' için dinliyorlardı.
Merak ettikleri şey de kabaca iki hususta:
Kim bu adam ve nereden çıktı?
Ve tehlikeli işler yapar mıydı?
Nitekim o günlerde ben bir gerçeği anladım, daha doğrusu bize anlatılan 'iktidarları ABD tayin eder' türünden lafların şehir efsanesi olduğunu.
Amerikalılar bir ülkede halkın nereye yöneleceğini, kimin arkasından gideceğini herkesten önce tespit ediyorlar ve kendilerini ona hazırlıyorlar.
Bu çabaları bazen 'bu işin arkasında ABD var' türünden bir algının oluşmasına hizmet edebiliyor. Amerikalılar da böyle bir algıdan çok da rahatsız olmuyorlar.
Kısacası, bir muhafazakar komplocunun yumurtladığı saçmalık paralel serseriler tarafından yeniden servis edilmiştir ve bizim gibi o günleri yerinde yaşayan biri için eğlenceli bir yazı konusu ortaya çıkmıştır.
YALANI ÖLÜLERE DE BULAŞTIRDILAR!
Tamam bunu yapsınlar, şu günlerde her türlü saçmalık serbest, ancak bir şey daha yapılıyor ki, tek kelimeyle iğrenç. Ölmüş gitmiş insanlara iftira atılıyor. Yukarıda anlattığım saçmalık yazılıp çizilirken rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun hatırasına da adice bir iftira atılıyor.
Güya Amerikalılar AK Parti projesini Tayyip Erdoğan'a getirmişler, o da Muhsin Yazıcıoğlu'na götürmüş, fakat Yazıcıoğlu 'ben bu işte yokum' demiş. Bu sefer de Tayyip Erdoğan bu işe kendisi girmiş.
Yahu saçmalık serbest de, ölmüş bir insana bari iftira etmeyin. Muhsin Yazıcıoğlu benim arkadaşımdı ve bu tür 'derin' işleri konuştuğu kişilerden biriydim. Bir kez bile böyle bir imada dahi bulunmadı.
'Büyük Birlik'çiler dürüst insanlardır, Muhsin Başkan'dan böyle bir laf duydularsa söylesinler.
Bu saçmalıkla ilgili korunması gereken AK Parti değil, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun hatırasıdır.