Tamam dünya starı olabilir... Çok güzel olabilir. Kabul.. Ama biz yine de tüm bu “pırıltıyı” elimizin tersiyle itelim ve geri kalana bakalım. O bir kadın! Güzelliğe, paraya, pula, şöhrete rağmen eski sevgilisi tarafından dövülmüştü Rihanna! Amerikalı rap şarkıcısı Chris Brown, o güzelim kadını tanınmaz hale getirmişti. Ve “dünyanın hafızası”na gözleri mor, dudakları patlamış fotoğraflarıyla kazınmıştı. Bu olay ne zaman olmuştu? 2009... Peki konu niye tekrar gündeme geldi?
Aradan geçen 6 yılın ardından Avustralya, eski sevgili Brown'a "sağlam bir kroşe" çaktı! Avustralya, turneye çıkan Brown'a, "kadına karşı şiddet" uyguladığı için vize vermedi iyi mi! Avustralya Kadın Bakanı Michaelia Cash, aktivistlerin yoğun baskısının etkisiyle bu kararı verdi ve "İnsanların anlaması gerekir, eğer kadına karşı şiddet uyguladıysan ve seyahat etmek istiyorsan ülkeler orada. Bizim beklediğimiz karakterde olmadığın için bu ülkeye giremezsin" dedi.
****
Vay vay vay! Bu açıklamadaki "Bizim beklediğimiz karakterde olmadığın için..." cümlesinin altını çizip, üzerine yaldız falan dökmek istiyorum. Hatta canım memleketimdeki tüm duvarlara yazmak istiyorum... İşyerlerinin, otobüs duraklarının, AVM'lerin, resmi dairelerin, eğlence mekanlarının, hatta evlerin duvarlarına... "Sen! Chris Brown ve senin gibi adamlar. Bizim beklediğimiz karakterde olmadığın için..." Ve cümlenin geri kalanını, onların anlayacağı ve "canlarını acıtacak" kelimelerle bitirmek istiyorum... Ve bu kelimeleri de birileri, yaptırıma dönüştürsün elbette... "... Senin terfini erteliyoruz... Bu dönem zam alamayacaksın... Şubemizin, kent merkezine en uzak yerinde görevlendirildin... Bu şiddet eğilimin sürekli hale geldiği için tazminatsız çıkışın verildi... Afsız, para cezasına çevrilmeyecek şekilde hapis cezası alacaksın..." Çok mu sert? Yok canım... Bir kadının yüzünde patlayan tokatlar, yumruklar, sırtına inen tekmeler kadar sert değil!
****
Dönelim şimdi başlıktaki soruya? Rihanna kadar değerimiz yok mu arkadaş! Bu işin "acıtan bir şakası" elbette... Sadece "star"ların değil, mahallemizdeki "Ayşe Teyze"nin yediği dayak, onun gözündeki morluklar, patlayan dudağındaki sızı da unutulmasın.. O dayak, "balık hafızalarımızda" nazlı nazlı süzülüp derinliklere gitmesin... Unutmaya bu kadar meyilli olmayalım. Bize dokunmayan yılanlar bin yıl yaşamasın... Ne demiştik? Bakan Cash, "aktivistlerin de baskısıyla bu kararı aldı" Bir seçim daha yaklaşırken.... Siyasileri iyi dinleyelim... Bakalım, bu şiddete "sağlam bir kroşe" indirecek öneriyi kim getiriyor!
Bodrum Bodruummm
Kış, memleketime başını azıcık uzattı... Daha köşeyi bile tam dönmedi... Ama bayramda, ilk yağışla birlikte Bodrum haritadan siliniyordu yahu! Ben o suların ortasında kalsam, sürüklenerek Midilli'den çıkardım. Koskoca arabalar dayanamadı, birbirlerinin üzerine çıktılar, ben mi kafa tutabileceğim! Kışın şiddetli yağışlarında daha ne seller, su baskınları kapıda... Hele İzmir'de... Ne kadar ilginç değil mi? Bunun böyle olacağını biliyoruz... Yıllar geçiyor...Teknoloji, yastık niyetine sarılıp uyuyacağımız kadar hayatımızın içinde... Ama İzmir dahil büyük kentlerin kış ve yağmur manzarası hiç değişmiyor! Ve benim her yağmurda, yollarda bata çıka ilerlerken, "Yok mu bu kentin yağmur manzarasını değiştirecek biri" diye bağırasım geliyor!