Bir starın gözlerinin içine bakmak...
Cumartesi sabahı valizimi toplayıp Antalya'ya kaçtım...
Yok hayır, hala misler gibi bir yazın sefasını süren Antalya'da denizin kollarına falan koşmadım...
54. Antalya Uluslararası Film Festivali için buradayım... Sadece Antalyalıların değil, bütün Türkiye'nin yıllardır yakından takip ettiği festivaldeyim...
Neyle başladık peki festivale?
Tabii ki o ünlü kortejle...
***
Ünlü sanatçıları yakından görmek, onlara el sallamak, fotoğraf çektirmek için yollara dökülen Antalyalıların arasına karıştım... Ne diyordu Kenan Doğulu şarkısında?
"Festival gibisin katılmak istiyorum!" Ben de katıldım!
***
Ve şunu gördüm...
Sanırım bir festival düzenlemekten daha önemli olan, sanatçıları ve o kentin insanlarını "sahiden" buluşturabilmek...
Yıllardır "Altın Portakal" denildiğinde o ünlü kortej değil midir akla gelen?
İşte Antalyalıların, bu yıl festivale ve korteje eskisi gibi ilgi gösterip göstermeyeceği merak ediliyordu...
Çünkü bu yıl önemli bir gelenek değiştirildi...
Festivalde "ulusal yarışma" kategorisi kaldırıldı...
Türk filmleri festivalde, "tek dalda", "uluslararası kategoride" yabancı filmlerle yarışıyor...
Bugün festivalde dördüncü gün...
Sonucu hep birlikte göreceğiz...
Ama, şimdiden söyleyebilirim ki, Antalyalıların festivallerinden vazgeçmeye ve onu terk etmeye hiç niyetleri yok...
Değişikliğin neden yapıldığını, beklentileri, hedefleri, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ile yaptığımız röportajda okuyacaksınız... Turkuvaz Medya sponsorluğunda Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen festivalin röportajı yakında sizlerle diyerek, açılış galasına geçiyorum...
***
"Beyazperdenin büyüsü" sözünü ilk kim kullandıysa, muhteşem bir benzetme yapmış... Sahiden de beyazperde büyülüyor...
Hayranı olduğunuz sanatçıları, soğuk bir cam ekran yerine o dev perdede görmek, tüm duygularınızı artırıyor...
Uluslararası bir film festivali ise, size o sanatçılarla yan yana olma fırsatı veriyor, hele ki müthiş bir organizasyonun içindeyseniz...
Kırmızı halı geçişi ile başlayan, mükemmel bir sahne tasarımı ile konuklarını karşılayan 54. Antalya Uluslararası Film Festivali, açılış galasında "Benim hiçbir yere gitmeye niyetim yok. En görkemli halinizle karşınızdayım" dedi...
***
Festival madem bir yere gitmiyor ben de burada kalıp onu izlemeye devam edeceğim...
Bir sonraki yazıda festivale gelen dünyaca ünlü iki oyuncuyu anlatacağım size...
Ama küçük bir ipucu vereyim...
En güzeli neydi biliyor musunuz?
Bir starın gözlerinin içine bakmak...
Ve onun beyazperdeden çıkıp en gerçek haliyle yanımda oturması...
KIRMIZI HALIDA YÜRÜDÜM DAHA NE YAPAYIM!
Çok güzeldi... İnsana o kırmızı halıda yürürken ne oluyor bilmiyorum...
İçindeki "hep olmak istediğin", ya da ne bileyim "o ana kadar hiç keşfetmediğin" aktris ve aktörler "Selaaam ben de buradayım" diye ortaya çıkıyor...
Birdenbire yürüyüşün değişiyor...
Hayır o halının senin için serilmediğini biliyorsun ama yine de bir havalar falan!!
Sanki, o halıdaki endamlı yürüyüş bitince birileri koşa koşa gelip eline Altın Portakal'ı tutuşturacak, hatta yanında birkaç tane de Oscar verecekler!
Öyle bir mutluluk hali... Evet evet...
Sanırım en güzel anlatan his bu...
Kırmızı halı insana mutluluk veriyor...
Bir anda enerjin değişiyor...
Hani oyuncular çevreye gülücükler saçıp, gazetecilere poz veriyorlar ya...
O gülücük sahte değil... O halıda yürüyüp de kendini iyi, güzel hissetmemek ve gülümsememek mümkün değil... Peki bu arada ben ne yapacağım...
Önümde iki seçenek var...
1-Evin her tarafına kırmızı halı döşeteceğim...
2-Bir senarist olarak yıllardır geri planda bıraktığım sinemaya geri dönüp, film senaryosu yazarak, o halıdan "sahiden" geçeceğim...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.