Böyle kabus görmedim
Clive ve Elsa bilim dünyasının iki süper starıdır. DNA kopyalamak ve farklı canlıların DNA'larını birleştirerek hybrid yaratıklar yaratma konusunda uzmandırlar. Bilime olan aşkları da en az birbirlerine olan aşkları kadar güçlüdür. Ancak çalışmalarını artık bir adım daha ileriye taşımanın zamanı geldiğine inanmaktadırlar; insan DNA'sını kopyalamak. Sponsorları insan DNA'sı ile deneyler yapılmasına karşı çıkınca Clive ile Elsa projeyi gizlice yürütürler ve Dren'i yaratırlar. İnanılmaz bir hybrid yaratık olan Dren normal bebekten çok daha hızlı gelişir ve birkaç ay içinde bir yetişkin haline gelir. Clive/Elsa insan ve hayvan karışımı olan Dren'i gözlerden uzak tutmaya çalışırken bu tuhaf yaratıkla aralarında bilimin çok ötesinde duygusal bağlar kurarlar. Ancak geçen zamanla birlikte Dren bu ünlü çifte hayatlarının hem en çılgın hayalini hem de en büyük kabusunu yaşatmaya başlar.
'Dren' aslında sadece Clive ve Elsa'ya değil, seyirciye de kabus yaşatıyor. Doğumu ayrı, yetişkinliği ayrı sorun olan Dren'i bir kaşık suda boğmak istiyorsunuz. Önce mongol kız kıvamında olan Dren, Clive abayı yakınca olanlar oluyor ve Elsa'yı düşman belliyor. O Elsa ki ona yaratık değil öz kızı muamelesi yapıyor. Tıkır tıkır zekası çalışan Elsa'nın 'Dren'e düşkünlüğü anlaşılır şey değil doğrusu. Ya Clive ne demeli? Elsa'nın parmağında fırıldağa çevirdiği kılıbık bir bilim adamı.
Filmin geçtiği mekanların da karakterlerden kalır yanı yok doğrusu. Bir araştırma merkezinde başlayan film nedense hop diye eski bir çiftlik evinde devam etmeye başlıyor. Gerekçe de Dren'i kötü niyetli bilim adamlarından korumak. Asıl amaç Clive Dren'le bir samanlık fantezisi yaşatmak. Tabii finalinde uğursuz bir arazi de olması lazım ki gerilim tam olsun.
'Dren'e gelene kadar sinema perdesi ne yaratıklar ne uzaylılar gördü. Uzaylı/Yaratık deyince -daha önce de yazdığım gibi- akla ilk gelen isim 'Orsan Welles'. Bir radyo programında Welles, "Dünyayı Merihliler istila ediyor" deyince Amerika kabus gibi bir gün yaşamıştı. Robert Wise'ın 'The Day The Earth Stood Still'i, Steven Spielberg'in 'E.T'si ve 'Üçüncü Türden Yaklaşımlar'ı, bu tarz filmler içinde ayrı yeri olan çalışmalardı. Bu listeyi 'Sigourney Weaver' ile özdeşleşen 'Alien' serisi, 'Avatar' ve geçen yılın sürpriz filmi 'Yasak Bölge 9' ile genişletebiliriz.
OSCAR'IN LANETİ
Şu Oscar'ı alıp da iflah olmuş bir oyuncu bugüne kadar görmedim. Clive'ı oynayan Adrien Brody'i de bu lanetten payını almış oyunculardan bir tanesi. Fizik dezavantajı, oyun kabiliyeti ile öne çıkmaya çalışan Brody'i ne yazık ki 'Piyanist' filminden beri elle tutulur bir filme imza atamadı. Brody daha seçici olsaydı eminim ne sabun köpüğü filmlerde rol alır ne de insandan devşirme bir yaratık ile sevişmek zorunda kalırdı. 'Başka Bir Dünya', 'Ölülerin Şafağı' gibi filmlerde oyunculuk yapan, birçok dalda Oscar'a aday olan 'Evden Uzakta' filmine yönetmen olarak imza atan 'Sarah Poley'in 'Elsa' rolünde bu filmde ne aradığını bir bilen varsa lütfen bana da söylesin.
Yaz sıcağında bu film nasıl bir 'Deney' olur inanın bilemiyorum.
Haftanın filmi
Son Hava Bükücü
Bu yılın en iddialı filmlerinden biri olan 'Son Hava Bükücü' M. Night Shyamalan imzasını taşıyor. Ateş Ulusu düşmanlarına karşı acımasız bir savaş başlattığında kader Hava/ Su/ Toprak/ Ateş Ulusu'nu birbirine bağlar. Görünürde felaketin yolunu değiştirecek hiçbir umut ışığı olmadan bir yüzyıl geçti. Savaş ve cesaret arasında kalan Aang, her dört elementi idare edebilecek güce sahip tek Avatar olduğunu keşfeder. Aang, savaştan zarar gören dünyalarına yeniden denge getirmek için Su Bükücü Katara ve onun erkek kardeşi Sokka ile birlikte hareket eder.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.