Özkan Binol

"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür"*

"Kurtlar" sinema salonlarına inerken "Biutiful" bir şekilde "Tron Efsanesi" yeni gişe fatihi olmaya adayken, "Ağaç" dimdik bir başına tek bir salonda hepsine meydan okuyor. Evin babasının ölümünden sonra dört çocukla geride kalan ve bu kayıba alışma, durumu kabullenme sürecini anlatan "Ağaç" son zamanlarda seyredebildiğim en etkileyici filmlerden bir tanesi. Filmin hikayesi kısaca şöyle: Mütevazi bir hayat süren Dawn, eşinin ani bir kalp kriziyle ölmesiyle dört çocuğunun tüm sorumluluğunu tek başına üstlenmek zorunda kalır. Ailedeki tek kız çocuk olan Simone babasının ölümünü kabullenmez ve babasının ölmediğini, ruhunun ağaç ile bir bütün olduğunu iddia etmeye başlar. Aslında bu kabulleniş ailenin diğer bireyleri için de zaman içerisinde sığınacakları bir düşünce olmuştur. Evin reisinin eksikliğini ağaç ile doldurulmaya çalışırlar ve nitekim ağaç; heybetli görüntüsü ile birlikte, dışarıdan bakanlar için adeta evi kucaklayan bir el gibidir!
RUHU OLAN BİR AĞAÇ
Filme adını veren Ağaç, küçük kızın ona atfettiği anlamdan da fazlasını ifade ediyor. Zamanla sanki bir insan gibi davranmaya başlıyor. Dallarını, köklerini yavaş yavaş sadece eve değil, ailenin hayatına doğru uzatıyor. Bir gece dallarının bir kısmı Dawn'ın yatak odasının duvarını kırarak odaya; yatağa düşüyor. Dawn da o dallara eşi (insan) muamelesi yapıp mışıl mışıl onunla uyuyor. Ufalık Simone için zaten ağaç demek babasının ruhu demek. Hatta annesinin gizli ilişkisini ağaç sayesinde öğrendiğini iddia ediyor. Simone zamanla ağaçta yaşar hale geliyor. Sanki babasının kucağında oturur gibi.
Ve günün birinde annenin hayatına genç bir erkek giriyor. Böylece evdeki düzende yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Ağaçla ilgili yaşanan herhangi bir şey hemen buna yorumlanıyor. Genç anne Dawn, patronu George'a yakınlaştıkça Ağaç da evi sarıp sarmalamaya ve zarar vermeye başlıyor. Ağaç'ın eve verdiği her zarar aile bireyleri tarafından Ağaç'ın kıskançlığı olarak nitelendiriliyor.
Ne Dawn ne de Simone bu filmin ana kahramanı. Tek bir kahraman var: Koskoca incir ağacı. Film boyunca her ikisinden, herkesten göstere göstere rol çalıyor. Hiçbir nesne bugüne kadar filmlerde böylesine kullanılmadı. Gerçekten bu filmin olmazsa olmazlarından birisi bu Ağaç. Aile içindeki ilişkileri Ağaç'ta meydana gelen doğal değişikliklerden de görmek mümkün. (Aile dediğimiz şeyin doğasında da ilişkiler bulunuyor mu?) Kökleri komşu evin bahçesine kadar uzanan dev incir ağacı dağılan, parçalanan aileyi bir arada tutmaya çalışsa da yaşanan doğal olaylarla bu pek mümkün olmuyor. Kuşkusuz filmin en etkileyici sahnelerinden bir tanesi Dawn'ın yeni erkek arkadaşı George eve zarar vereceği gerekçesiyle ağacı köklemeyi öneriyor. Bu Simone için babasının ruhunu yok etmekle eş anlamlı. Küçük kız öyle bir tepki gösteriyor ki Dawn bir yol ayrımında kalıyor.
KAPANIŞ FİLMİ
Avusturyalı yazar Judy Pacoe'nın romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda genç bir isim Julie Bertucelli bulunuyor. İlk filmi "Otar Gittiğinden Beri" ile olumlu eleştiriler alan yönetmen "Ağaç" ile bu başarının tesadüf olmadığını gösteriyor. Aslında bir ağaç ve dört çocukla nasıl sinema yapılabileceğini gösteriyor. Julie Bertucelli'nin yeni filmlerini merakla bekliyorum. Genel olarak oyunculuklar standardın üstünde. Özellikle de Dawn'ı oynayan Charlotte Gainsbourg. Filmin bir başka etkileyici oyuncusu ise sekiz yaşındaki Simone'u oynayan Morgana Davies. Ufaklık sanki oynamadan oynuyor. Morgana eminim birçok kişinin kalbini sızlatacak. Geçen yılki Cannes'ın kapanış filmi olan "Ağaç" koskoca İstanbul'da sadece tek sinemada, bir salonda gösteriliyor. Bu filme salonunu açan İstinyepark AFM'ye çok teşekkürler. Umarım İzmir'de de cesaretli bir sinemacı çıkar ve "Ağaç"ı gösterime sokar. Filme İzmirlilerin sahip çıkacağından hiç kuşkum yok.
*Nazım Hikmet'in "Davet" şiirinden
HAFTANIN FİLMİ
"Biutiful"

Barcelona'da yaşayan Uxbal yaptığı yasa dışı işleri yüzünden sürekli başı polisle derde giren birisidir. Parasını kazanmak için hiçbir kural tanımayan bir adam olan Uxbal, çocukları için yaptığı fedakarlıkda da sınır tanımaz. Aslında o baba olmayı, sevgiyi, ruhsallığı, suçu, pişmanlığı ve ölümlülüğü, Barcelona'nın tehlikeli yeraltı dünyasında dengelemeye çalışan bir kişiden başkası değildir. Uxbal'ı canlandıran "Javier Bardem"in performansı bu yılki Oscar jürisinin gözünden kaçmadı ve en iyi erkek oyuncu dalındaki adaylardan biri oldu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.