Tamamen çevreci iki semt
Önce Londra'ya gidelim. BedZED, sıfır karbon konusunda İngilizlerin ilk ve en büyük projesi olarak kabul ediliyor. Londra'nın güneyinde, merkeze 40 dakika uzaklıkta Sutton banliyösünde kurulan proje, yaklaşık 17 milyon avroya mal olmuş ve 2002'de tamamlanmış.
BedZED, konut olarak kullanılan 82 daireden oluşuyor. 34 adedi halen satışta olan dairelerin 10 tanesi asgari ücret sahibi işçiler için ayrılmış. Rezidansın içinde yer alan 15 daire ise makul kabul edilebilecek bir ücrete kiralanıyor.
Semt sakinlerinin sayısı şimdilik 220 kişiden oluşuyor.
GÜNEŞ ENERJİSİ
Bu semtin, bu evlerin özelliği ne peki? Fosil enerji tüketilmiyor, su tüketimi diğer evlerden yüzde 30 daha aza sağlanıyor, güneş enerjisi stoklanıp kullanılıyor, enerji yenilenebilir kaynaklardan elde edildiği için karbon salınımı sıfır düzeyde seyrediyor.
Burada yapılar ısıyı stoklayan malzemelerden üretilmiş. Böylece gün boyunca güneş enerjisini emen duvarlar, gece boyunca sıcak kalabiliyor. Ayrıca binaların yüzü, güneş enerjisinden maksimum fayda sağlanabilmesi için güneye bakacak şekilde yapılmış. Yapıların çatıları güneş enerjisini elektriğe dönüştüren termik panolarla kaplı.
ARABA YERİNE
Sakinler ya yürüyerek ya da bisiklet kullanarak semtte dolaşıyor. Toplu taşıma araçları için de tren ve otobüs tercih ediliyor. Araba kullanmak istiyorsanız sadece elektrikli arabalara izin var. Kaldırımlar bebek arabaları ve engelliler rahatça dolaşsın diye geniş olarak planlanmış.
Amsterdam'da inşa edilen GWL-Terrein yerleşim yerinin özelliği de şehrin ilk araçsız semti olması. Amsterdam'ın merkezine 3 km. uzaklıkta bulunan semt, 625 lojmandan oluşuyor. Semt sakinlerinin yalnızca yüzde 20'sinin özel aracı var. bu oranın artmaması için otoparklar sınırlandırılmış. Park alanına sahip olmak için ortalama 10 yıl beklemek zorundasınız. Amaç insanları toplu taşımaya yönlendirmek ve özel araç kullanımını en aza indirmek.
DAHA AZ ENERJİ
Bu semtte bulunan bütün binalar da merkezi ısı değişim sistemine sahip. Sistem, bina soğumaya başladığı an devreye girerek ısıtma mekanizmasını harekete geçiriyor. Böylelikle ısıyı korumak için saatlerce enerji harcamak yerine yalnızca ısı düştüğünde enerji harcanıyor.
Ayrıca bütün binaların çatısı en iyi ve en doğal yalıtımı sağlamak için çeşitli bitki türleri ve sarmaşıklarla kaplanmış. Binaların pencereleri güneş ışınlarından faydalanarak doğal şekilde ısınmayı sağlayacak şekilde konumlandırılmış. Böylece gün boyunca ısınmak için herhangi bir enerji harcamak gerekmiyor. Yağmur suları tekrar kullanım için hasat edilip arıtılıyor.
Güneşin altın değerinde olduğu iki şehirde, güneşten nasıl yararlanıldığını okuyunca bizim gibi güneşi bol bir ülkenin kaynaklarını niye kullanamadığı sorusunu sürekli sormamız gerekmez mi? Bizim belediyelerimiz böyle projelere niye imza atmaz?
Not: Yukarıdaki bilgileri yayın hayatına yeni başlayan, yeşil bir iş ve yaşamı ilke edinen EKOIQ Dergisi'nden aldım. Kitapçılarda satılan dergiye abone olmak isteyenler için telefon numarası: 0216 412 72 13
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.