Farklı bir Karadeniz filmi
Son filmi, Türkan Şoray ve Kadir İnanır'ı yıllar sonra bir araya getirmeyi başaran "Gönderilmemiş Mektuplar"dı. 2003'te Amasra'da çekilen filmin ardından, Doğu Karadeniz'de ve yine Nesteren Davutoğlu'nun yapımcılığında gerçekleşen "Yüreğine Sor" adlı film ile karşımızda.
Bu kez genç oyuncularla çalışmış ünlü yönetmen. Televizyon dizileri ile tanıdığımız Tuba Büyüküstün, Kenan Ece ve Hakan Eratik'in başrollerini paylaştığı film masalsı bir aşk anlatıyor. Arka fonda ise ayrımcılığa dikkat çekiyor.
19. yüzyılda geçen filmde, Esma (T.B) ile Mustafa'nın (K.E) aşkına tanık oluruz, Doğu Karadeniz'in muhteşem doğasının görüntüleri eşliğinde.
Hemen akabinde Mustafa'nın, dönemin koşullarından dolayı gerçek dinlerini saklayıp Müslüman gibi yaşamak zorunda kalan 'gizli Hıristiyan'lardan olduğunu öğreniriz. Osmanlı'nın kendilerine de eşit haklar tanıması üzerine kilise, cemaatinden artık kendilerini gizlememelerini ister. Ne var ki oluşacak tepkilerden çekinmektedir aileler. Yıllardır kendilerini Müslüman bilen komşularına nasıl söyleyeceklerdir aslında Müslüman olmadıklarını. Bu yüzden de Mustafa'dan Esma'yı unutmasını ister ailesi, bu aşkın imkansız olduğunu anlatmaya çalışarak. Ama Mustafa ne yüreğine söz geçirebilir ne de sevdiğine gerçeği söyleme cesaret gösterebilir.
Üstelik Esma'ya aşık biri daha vardır. Yörenin zengini ve Hıristiyan avcılığı ile ün salmış kırbaçcı Fendoğlu'nun oğlu Mehmet (H.E.). İki yakın arkadaşın arası aynı kıza tutulduklarını öğrenince açılır. Mustafa'nın kimliğinin ortaya çıkması ile de olaylar gelişir.
Büyüleyici bir doğa, etkileyici bir konu, en küçüğünden en büyüğüne başarılı bir oyunculuk, masalsı bir anlatım. Birbirlerine kavuşamayan Esma ile Mustafa'ya mı yanarsınız, ibadetlerini korkarak yerine getiren, en yakınlarına bile gerçekleri söylemekten çekinerek yaşayan insanlara mı üzülürsünüz, aynı topraklarda kader birliği etmiş, düşmana karşı omuz omuza savaşmış insanların din söz konusu olduğunda birbirlerine sırtlarını dönmelerine mi kızarsınız bilemem; ama filmden çıktığınızda sarsılmamanız mümkün değil. Ben en çok etkileyen ise bugüne kadar ele alınmamış, üzeri örtülmeye çalışılmış bir konunun perdeye yansıtılması oldu.
Aylar önce yaptığım Doğu Karadeniz gezisinde benzer hikayeleri dinlediğimden belki de. Filmin hemen ardından hem yönetmen hem de iki erkek oyuncuyla konuşmak ise güzel bir sürpriz oldu. Bugün yönetmenle yaptığım mini röportajı yayınlıyorum. Yarın da Kenan Ece ve Hakan Eratik'in görüşlerine yer vereceğim.
YUSUF KURÇENLİ
"Ben bir masal yaptım"
- Neden böyle bir film?
- Bir kere Çayeliliyim. Doğduğum topraklara dair bir hikaye çekmeyi yıllardır istiyordum. Bazı filmlerime sızmıştı gerçi Karadeniz unsuru ama bizzat buralarda çekilen ve yörenin hikayesini anlatan bir film için bugüne kadar bekledim.
- Doğu Karadeniz'i anlatan filmlerde bugüne kadar hep güldürü öğesi ele alınırken, siz belki de ilk kez ele alınmamış, üzeri örtülmeye çalışılmış bir konuya el attınız...
- Daha sahici hikayeler var çünkü. Sonuç olarak insana insanı anlatıyoruz. Belirli klişeler dışında da insana bakabilmeliyiz. Bu riski göze almalıyız. Sanat, risk almadan olmaz. Ayrıca zaman geçtikçe, yaşlandıkça geçmişimize daha çok bakıyoruz galiba.
- Kendimizle hesaplaşma mı?
- Bütün hayatı bir daha anlamlandırmaya kalkışma. Fazla pesimist olacak belki ama zamanla yaşadıklarımızın, yaptıklarımızın çok da önemli olmadıklarını görüyoruz. Vaktimizin fazla kalmadığını da üstelik. Böyle bir psikolojik zeminde çıktı ortaya film. Çocukken, 'bilmem kim efendiler gizli din taşıyor' laflarını çok duymuştum. Evimizin 10 metre ilerisinde kilise tepesi diye de bir yer vardı. Kiliseden iz yoktu ama temel taşları dururdu. Çocuk aklımla burada başka dinden insanlar yaşadığını biliyordum. Zamanla başka şeyler de öğreniyorsunuz. Hepsi birleşince böyle bir hikaye çıktı ortaya.
- Sizin yakınınızda var mıydı gizli Hıristiyanlar?
- Bildiğim kadarıyla yoktu. Ama o kadar net bir şekilde örtülüyor ki gerçekler, öncelikle çocuklarına söyleyemiyorlar, 3-4 kuşak sonra da unutuluyor. Bizim ailemiz dindardı. Filmde bir sahne vardır; anne uyandırır oğlunu, sabah namazına camiye gitmesi için. Çocuk da der ki, 'Herkes gitmiyor ki camiye, ben gideyim!' 'Onlar gitmeyebilir ama sen gitmelisin!' der anne de. Örtmek için bazı gerçekleri. Benim babaannem de sabah namazlarına evden bir erkeğin gitmesine çok özen gösterirdi. Şimdi böyle bir örtme çabası mı vardı, yoksa kadıncağız dindar olduğu için mi bilmiyorum.
- Filmde bir de ölü yıkayıcı var.
- Evet, bunun da böyle bir gerçeği örtmek için uydurulmuş bir meslek olabileceğine dair şiddetli kanım yok ama duygum var. İmam değil, imam çırağı da değil bu insanlar. Tamamen uyduruyor da olabilirim. Toplumsal çözümleme peşinde değilim. Kaldı ki bir masal yaptım ben.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.