Ali ile Cemile
Türk erkeği de kabullenemiyor terk edilmeyi, kadını da. Erkekler tepkilerini şiddet, silah ve kan dökerek gösterirken, kadınlar da boşanmama yolunu izliyorlar. Amaç, diğerlerinin evlenmesini önlemek.
Doğru mu, yanlış mı bu? Dün de yazdığım gibi kimsenin adına, onun koşullarını bilmeden, yaşadıklarını anlamadan karar veremeyiz. Çevremizde gördüklerimizden, gazetelerin üçüncü sayfalarında okuduklarımızdan, televizyon programlarında ve dizilerde izlediklerimizden yola çıkarak bir değerlendirme yapıyoruz sadece.
Avrupalı kadınlar ve erkekler için bizdeki kadar hayat-memat meselesi değil başka biri uğruna boşanmak. Elbette onlar da üzülüyor, kırılıyor, inciniyor ama bunu hayatın bir gerçeği olarak görüp hayatlarına devam edebiliyorlar. Ne kadar üzülürlerse üzülsünler, "Giden gitmek istemişse" yapacak bir şey olmadığını düşünüyorlar.
KADIN İSYANLARDA
Ne yapılabilir ki zaten? Eş başka birini seviyor, ona aşık, onu tercih etmiş. Gitmek istiyor yani. Kalmak istemiyor.
"Öyle Bir Geçer Zaman Ki" adlı dizide Erkan Petekkaya ve Ayça Bingöl'ün oynadığı Ali ile Cemile karakterine bakalım mesela. Kocasının bir sevgilisi olduğunu öğrenen Cemile isyanlarda. Haklı mı? Kendine göre haklı. Bir kadın olarak kendisinden beklenen kadınlık görevini yerine getirmiş. Evinin kadını olmuş, dört çocuk doğurmuş, kocası işi nedeniyle aylarca evden uzak kaldığı için o çocukları tek başına büyütmüş, yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, kocasının ailesine karşı saygıda kusur etmemiş, kocasının çapkınlıklarını sineye çekmiş. Bunca yıllık fedakarlığının karşılığının terk edilmek olmasını kabullenemiyor. Sevgili Avrupalı bir kadın. O da aşık olduğu erkekle evlenmek istiyor. Adamın evli, barklı olması, onun açısından problem teşkil etmiyor. Bu kocanın sorunu. O karısını ve çocukları olmasına karşın kendisiyle ilişkiye girmişse, kendisini sevdiğini düşünüyor ve kocanın karısından boşanmasını istiyor. Bunu normal görüyor. Kadının da başka bir kadını seven kocasını boşayacağını zannediyor.
FEDAKARLIĞIN BEDELİ
Yabancılarla aramızdaki fark da aslında tam bu noktada başlıyor. Onlara göre hayat, kişinin kendisinin. Yaşamıyla ilgili kararları kişi verir. Kimse kimseden kendisi için fedakarlık beklemez. Toplum kadın ve erkeğin rollerini, fiziksel ve biyolojik farklılıklarına göre belirlese de, bunun birinin bir diğerinin üzerinde hakimiyet kurmasına izin vermez. Yani kadından evinin kadını olmasını, kocası ve çocukları için hayallerinden vazgeçmesini, yuvası için saçını süpürge etmesini istemez. Yapanlar varsa bunu kendileri istediği için yapar. Bu yüzden de günün birinde işler yolunda gitmezse hayal kırıklığına uğramaz, karşısındakinden bunun hesabını sormaz, fedakarlığının diyetini istemez.
Cemile haklı. Ondan isteneni yapmış, ödül beklerken elindekinden oluyor. Ali de haklı. Toplumun erkek olarak kendisinden beklediği para kazanmak görevi yerine getirmek için gece gündüz demeden zor koşullarda çalışmış, evinden uzakta günler geçirmiş. Evini, çocuklarını sevse de bunu gösterememiş ve başkasını sevmiş. İki arada bir derede kalmış. Kimseyi incitmeden ara yol bulmaya çalışıyor. İşin içinden çıkamıyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.