Bayramı evde geçirmenin en güzel sürprizi, vizyona girdiğinde izleyemediğim filmleri seyretmek oldu. Önce atv'de yayınlanan iki filmi arka arkaya seyretme imkanı buldum. Biri Uğur Yücel, Kenan İmirzalıoğlu, Nejat İşler ve Berrak Tüzünataç'lı "Ejder Kapanı", diğeri de Beren Saat, Erkan Petekkaya'lı "Gecenin Kanatları". Bir gün sonra da Halit Ergenç, Cansu Dere ve Songül Oden'li "Acı Aşk"ı seyretmek istedim ama sonunu getiremedim.
"Ejder Kapanı", son zamanlarda seyretmeye bayıldığım CSI dizilerine benzeyen polisiye bir film. Oyuncular gayet iyi. İçinde Uğur Yücel'in olduğu her filmi seyrederim zaten. Kenan ve Nejat'ın olduğu da. Dolayısıyla filmi baştan sona merakla izledim. İzledim ama tatmin olamadım. Buruk bir tat kaldı bende. Güzel ama eksik. Konu önemli ama film çarpmıyor insanı. Filmin galasında ve vizyonda oynarken yapılan eleştirilere baktım; özellikle aksiyon sahneleri, senaryo ve kurgu için herkes "Hollywood filmleri" cümlesini kullanmış. Ama Amerikan filmlerinde kendimizi filmin kahramanlarının yerine koyar, onlarla özdeşleşiriz. Galiba bizim filmlerimizin eksikliği bu. Kahramanla özdeşleşemediğimiz için filmin içine girilemiyor.
EJDER KAPANI
Dediğim gibi konu güzel. Çocuklara, genç kızlara tecavüz edenleri öldüren bir katil var ortada. Polis teşkilatı bu adamın peşinde. Yaptıkları onaylanmıyor ama öldürdüğü kişilerin çocuklara tecavüz ettiği düşünüldüğünde "eline sağlık" düşüncesi geçiyor akıllardan.
Kurbanlara işkence etmesi ve görüntüleri polislere göndermesi psikopat biriyle karşı karşıya olduğumuzu da gösteriyor. Ama olmuyor işte. Havada kalıyor bazı şeyler. Bazı sahneler eksikken, bazı sahneler fazla. Hatta gereksiz.
Filmden önce basına yansıyan haberlerden bir otomobilin takla attığı sahne kalmış aklımda bir de Kenan ile Berrak'ın sevişme sahnesi. Öpüşme ve sevişme özürlü olduğumuz için bu sahneleri gerektiğinden fazla büyütüyoruz. Oyuncuların ikisi de gündemde olduğu için habire onlar yayınlanıyor. İnternete girdiğiniz zaman bile karşınıza onların sahneleri çıkıyor. Olmasa olur muydu? Hayır. İki polisin yakınlaşmaları ve düğümün çözülmesine yardımcı olan bir sahne. Kararında. Bana sorarsanız, Ceyda Düvenci ile Uğur Yücel'in sahnesi, her ne kadar plan yüzden aşağıya inmese de, daha erotik. Sadece Düvenci'nin abartılı makyajı beni rahatsız etti, özellikle de kırmızı ruju. Tutkulu bir sevişmenin ardından makyajın öyle kalması imkansız; rimeller akar, farlar dağılır, ruj dudakta kalmaz.
İNANDIRICI OLMALI
Kahramanla özdeşleşmeme sorunu "Gecenin Kanatları" için de geçerli. Annesi ve babası gözlerinin önünde öldürülen Gece'nin yerine koyamıyoruz kendimizi. Beren Saat dizilerde iyi oynuyor ama filmleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çok donuk, çok durağan, hep aynı yüz ifadesi. Yaşamıyor. Canlı bomba olmaya giden süreci bilmek istiyor insan. Neler yaşadığını anlamamız için bir sahne ya da diyalog lazım. Hayatının son günlerinde karşısına çıkan kişiye duyduğu hisler de tam olarak hissedilmiyor. Seyirciyi sarmıyor yaşanan aşk yani. Gerçekçi değil. Eylemi gerçekleştiremeyen bir örgüt liderinin hayatına kaldığı yerden devam etmesi de öyle.
"Acı Aşk" için ise söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum. Böyle bir filmi niye çeker insan, niye böyle bir filmde oynar anlayamadım. Sonuna kadar seyredemediğim için bilemedim. Basında çıkan o kadar tanıtıma, habere rağmen filmin gişede iş yapmamasının nedeni çok belli aslında. Seyirci ikili, üçlü aşkı seyretmeye bayılır, Behlül'le Bihter'e yaptığı gibi, hem kızıp hem üzülebilir onlara. Aşklarına, tutkularına hak verebilir ama yaşananları inandırıcı bulursa.